Geç kalmasın diye ona hatırlatmak için aradık.
- We called to remind him lest he come late.
Başkalarını rahatsız etmemek için sessizce çalışın.
- Work quietly lest you disturb others.
Belki yağmur yağar diye şemsiyemi aldım.
- I took my umbrella lest it rain.
Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.
- Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work.
O, tren kaçırabilir diye endişeliydi.
- She was anxious lest she might miss the train.
Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.
- I like to play sport for fun not for competition.
Ummak bir strateji değildir.
- Hope is not a strategy.
Onun 100 dolardan az parası yok.
- He has not less than 100 dollars.
Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.
- I've got nothing to say to him.
Tom öyle bir şeyin bir daha asla olmayacağını söyledi.
- Tom said that nothing like that would ever happen again.
Herkes Japonya'da artık kötü bir şey asla olmayacağını umuyor.
- Everyone is hoping nothing bad will ever happen in Japan.
Katiyen yapmayacaksın.
- You'll do nothing of the kind.
Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
- I ate absolutely nothing the whole day.
He won't go outside, lest he be eaten by those ravenous eagles.