Thomas ve Marie evlerini tümüyle restore ediyorlar.
- Thomas and Marie are entirely renovating their home.
O, onu sadece bir şaka olarak söyledi.
- He said it merely as a joke.
Sadece fakir olduğu için ona tepeden bakma.
- Don't look down on him merely because he is poor.
Onlar adeta farklılar.
- They are merely different.
Kaza tamamen önlenebilirdi.
- The accident was entirely avoidable.
Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.
- A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine.
Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.
- Sami is still not entirely satisfied.
Sen bütünüyle hatalı değilsin.
- You're not entirely wrong.
The price was only three thousand yen, or about thirty dollars.
- Der Preis war lediglich 3000 Yen, also ungefähr 30 Dollar.
It took only ten minutes to walk there.
- Es hat lediglich 10 Minuten gedauert, zu Fuß dorthin zu gehen.