kusursuzca

listen to the pronunciation of kusursuzca
التركية - الإنجليزية
perfectly

Tom stood perfectly still. - Tom kusursuzca sakin durdu.

That's perfectly understandable. - O kusursuzca anlaşılabilir.

spotlessly
sorting
excellently
accurately
unexceptionably
impeccably
kusur
flaw

I can't find a single flaw in her theory. - Onun teorisinde bir tek kusur bulamıyorum.

I can't find a single flaw in his theory. - Onun teorisinde tek bir kusur bulamıyorum.

kusur
defect

Recent investigations have demonstrated that the application of Emmet's theory is not always without defects. - Son araştırmaların gösterdiğine göre, Emmet'in teorisinin uygulanması her zaman kusursuz değildir.

This eye defect can be corrected by surgery. - Bu göz kusuru ameliyatla düzeltilebilir.

kusur
fault

She finds fault with everything and everyone. - Her şeye ve herkese bir kusur buluyor.

For all his faults, Tom had a fundamental sense of decency. - Tüm kusurlarına rağmen, Tom temel ahlak anlayışına sahipti.

kusur
{i} failure
kusur
{i} vice
kusur
failing
kusur
offense
kusur
objection
kusur
reportedly
kusur
wite
kusur
weak
kusur
imperfect

I didn't notice the imperfection. - Ben kusuru fark etmedim.

They have eliminated all imperfections. - Bütün kusurları ortadan kaldırdılar.

kusur
(Askeri,Kanun) omission
kusur
peccadillo
kusur
mar

Neither Tom nor Mary is correct. - Ne Tom ne de Mary kusursuz.

kusur
(Kanun) guilt
kusur
(Havacılık) discrepancy
kusur
lapse
kusur
glitch
kusur
culpability
kusur
mistake

Excuse me, but you're mistaken. - Kusura bakma ama hatalısın.

kusur
wrong

There's nothing physically wrong with him. - Onda fiziksel olarak hiçbir kusur yok.

Don't take this the wrong way, but what you have related doesn't matter. - Kusura bakmayın ama, anlattıklarınızın hiçbir önemi yok.

kusur
(Reklam) hickey
kusur
(Ticaret) hidden defect
kusur
defo
kusur
short-coming
kusur
culpable
kusur
{i} freckle
kusur
demerit
kusur
imperfection

I am loving Tatoeba despite all its imperfections. - Ben tüm kusurlarına rağmen Tatoeba'yı seviyorum.

They have eliminated all imperfections. - Bütün kusurları ortadan kaldırdılar.

kusur
defection
kusur
shortcoming
kusur
inaccuracy
kusur
offence
kusur
remissness
kusur
imperfectness
kusur
deficiency
kusur
blot
kusur
blemish
kusur
fault, defect, flaw, failing, blemish, offence, offense; deficiency, imperfection; disadvantage
kusur
gaff
kusur
scar
kusur
infirmity
kusur
blame
kusur
(Hukuk) culpability, negligence, delinquency, fault
kusur
taint
kusur
stigma
kusur
cavil
kusur
defalcation
kusur
default
kusur
incomplete
kusur
fauxpas
kusur
remiss
kusur
delinquent
kusur
inaccurate
kusur
foible
التركية - التركية

تعريف kusursuzca في التركية التركية القاموس.

KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Şiddetli olan şeyin yavaşlayıp sâkin olması
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) (Kasr. C.) Kasırlar. Saraylar. Köşkler.(Şeytanın mühim bir desisesi : İnsana kusurunu itiraf ettirmemektir. Tâ ki, istiğfar ve istiâze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, tâ ki, nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; âdeta taksiratdan takdis etsin. Evet şey
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Cem' olmalar
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Bir hesabın üstü. Artan kısım
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Pahalanmak. *Eksilmek
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Noksanlık. Eksiklik. Noksan ve âcizlik. İhmal. Tedbirsizlik
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) İmtina', âciz olmak
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Bereketlenmek
Kusur
(Osmanlı Dönemi) LEKE
Kusur
(Hukuk) TAKSİR
Kusur
(Osmanlı Dönemi) CEDB
kusur
Bilerek veya bilmeyerek bir işi gereği gibi yapmamak
kusur
Eksiklik, noksan, nakısa
kusur
Eksiklik, noksan, nakısa: "Biz bu meslek kusurundan oldum olası kendimizi kurtaramamışız ve hâlâ kurtaramamaktayız."- B. Felek. Özür
kusur
(Osmanlı Dönemi) hatâ
kusur
Özür
kusur
Elverişsiz durum
kusursuzca
المفضلات