No one threatened Tom.
- Kimse Tom'un gözünü korkutmadı..
I'm sorry, I didn't mean to frighten you.
- Üzgünüm, seni korkutmak istemedim.
I didn't mean to frighten you.
- Seni korkutmak istemedim.
I didn't mean to scare you.
- Seni korkutmak istemedim.
Sorry, I didn't mean to scare you.
- Üzgünüm, amacım seni korkutmak değildi.
The explosion frightened the villagers.
- Patlama köylüleri korkuttu.
The fury of the storm frightened the children.
- Fırtınanın hiddeti çocukları korkuttu.
The fury of the storm frightened the children.
- Fırtınanın hiddeti çocukları korkuttu.
Horror movies frighten me.
- Korku filmleri beni korkutur.
I didn't mean to frighten you.
- Seni korkutmak istemedim.
I'm sorry, I didn't mean to frighten you.
- Üzgünüm, seni korkutmak istemedim.
This movie is frightening to the children.
- Bu film çocuklar için korkutucu.
Is bungee jumping frightening or fun?
- Bangi atlama korkutucu mu yoksa eğlenceli mi?
She was scared by the big earthquake.
- Büyük bir deprem tarafından korkutuldu.
The thunder scared the children.
- Gök gürültüsü çocukları korkuttu.
Tom is easily startled.
- Tom kolayca korkutuluyor.
I'm sorry if I startled you.
- Seni korkuttuysam üzgünüm.
I didn't mean to scare you.
- Seni korkutmak istemedim.
I didn't want to scare you.
- Seni korkutmak istemedim.
The loud noise startled Tom.
- Yüksek ses Tom'u korkuttu.
I'm sorry if I startled you.
- Seni korkuttuysam üzgünüm.
Don't let Tom intimidate you.
- Tom'un gözünü korkutmasına izin verme.
Dan tried to intimidate Linda.
- Dan, Linda'yı korkutmaya çalıştı.
I'm sorry, I didn't mean to startle you.
- Üzgünüm seni korkutmak istemedim.
We don't want to startle anyone.
- Biz kimseyi korkutmak istemiyoruz.
That was enough to terrify anyone.
- O herkesi korkutmak için yeterliydi.
That was enough to terrify anyone.
- O herkesi korkutmak için yeterliydi.
Sami was terrifying the girls.
- Sami kızları korkutuyordu.
When there are no men around, the night is somewhat spooky.
- Etrafta hiç kimse yokken, gece bir şekilde korkutucu oluyor.
Something must've spooked him.
- Bir şey onu korkutmuş olmalı.
I didn't want to alarm you.
- Seni korkutmak istemedim.