konuşturmamak

listen to the pronunciation of konuşturmamak
التركية - الإنجليزية
(neg. form of konuşturmak ) not to rule smb. out of order
rule smb. out of order
konuş
speak

I don't speak Japanese. - Japonca konuşamıyorum.

She doesn't speak to me. - O benimle konuşmuyor.

konuş
{f} spoke

In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans. - Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.

Which language is spoken in the U.S.A.? - ABD'de hangi diller konuşuluyor?

konuş
{f} commune
konuş
(Tıp) conus
konuş
talk to

I want to talk to you. - Seninle konuşmak istiyorum.

She tends to talk too much. - Çok konuşmaya eğilimlidir.

konuş
{f} talk

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

Don't talk with your mouth full. - Ağzın doluyken konuşma.

konuş
commune with
konuş
spoke out
konuş
speak out

You must speak out against injustice. - Haksızlığa karşı yüksek sesle konuşmalısın.

Better to remain silent and be thought a fool than to speak out and remove all doubt. - Sessiz kalmak ve bir aptal olarak düşünülmek bütün şüpheyi açıkça konuşmak ve gidermekten daha iyidir.

konuş
{f} spoken

Which language is spoken in the United States of America? - Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

konuş
spoke to
konuş
speak to

How dare you speak to me like that? - Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin?

She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood. - O, kötü bir ruh hali içerisinde olması dolayısıyla seninle konuşmayı reddedebilir.

konuş
spoken out
konuş
{f} tongue

I can speak Esperanto as if it's my mother tongue. - Esperanto'yu ana dilim gibi konuşabiliyorum.

Mr Wright speaks Japanese as if it were his mother tongue. - Bay Wright, sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.

konuş
{f} talked

We talked about various things. - Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.

We talked the night away. - Biz geceyi konuşarak geçirdik.

konuş
{f} talking

Who were you talking to? - Kiminle konuşuyordun?

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

konuş
spoken to
konuş
{f} speaking

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

Speaking English is not easy. - İngilizce konuşmak kolay değildir.

konuş
discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

başka kimseyi konuşturmamak
monopolize the conversation
konuş
placing, arrangement
konuş
(Askeriye) disposition, deployment
konuş
geol. location
konuş
intercede
konuş
converse

We conversed until late at night while eating cake and drinking tea. - Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.

Passengers shall not converse with the driver while the bus is in motion. - Otobüs hareket halindeyken yolcular şoförle konuşmamalıdır.

sözünü kesip konuşturmamak
rule smb. out of order
التركية - التركية

تعريف konuşturmamak في التركية التركية القاموس.

konuş
Konma işi veya biçimi
konuş
Konum
konuş
Bütün imkânlar göz önünde tutularak kara, hava ve deniz birliklerinin yerleştirilmesi biçimi
konuşturmamak
المفضلات