konuşarak

listen to the pronunciation of konuşarak
التركية - الإنجليزية
wording
speaking

Tom spends all day speaking French at school and only speaks English at home. - Tom okulda bütün günü Fransızca konuşarak geçirir ve evde sadece İngilizce konuşur.

Tom grew up speaking both French and English. - Tom hem Fransızca hem de İngilizce konuşarak büyüdü.

talking

We passed the evening away talking with our friends. - Arkadaşlarımızla konuşarak akşamı geçirdik.

Tom ruined the surprise by talking about the party. - Tom parti hakkında konuşarak sürprizi bozdu.

konuşarak bastırmak
talk down
konuşarak kör iniş yaptırmak
(uçak) talk down
konuşarak zaman geçirmek
talk away
konuş
speak

She doesn't speak to me. - O benimle konuşmuyor.

Can you speak English? - İngilizce konuşabiliyor musun?

konuş
{f} spoke

Which language is spoken in the U.S.A.? - ABD'de hangi diller konuşuluyor?

Which language is spoken in the United States of America? - Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?

konuş
{f} commune
konuş
(Tıp) conus
konuş
talk to

I want to talk to you. - Seninle konuşmak istiyorum.

Please come to talk to me. - Lütfen benimle konuşmaya gel.

konuş
{f} talk

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

Do not talk with your mouth full. - Ağzın doluyken konuşma.

konuş
commune with
konuş
spoke out
konuş
speak out

Can we speak outside for a moment? - Bir an dışarıda konuşabilir miyiz?

You must speak out against injustice. - Haksızlığa karşı yüksek sesle konuşmalısın.

konuş
{f} spoken

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

Which language is spoken in the U.S.A.? - ABD'de hangi diller konuşuluyor?

konuş
spoke to
konuş
speak to

How dare you speak to me like that? - Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin?

May I speak to Pedro? - Pedro ile konuşabilir miyim?

konuş
spoken out
konuş
{f} tongue

Mr Wright speaks Japanese as if it were his mother tongue. - Bay Wright, sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.

By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek. - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.

konuş
{f} talked

We talked about various things. - Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.

In the tent we talked and talked. - Çadırda sürekli konuştuk.

konuş
{f} talking

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

What're you talking about? - Ne hakkında konuşuyorsun?

konuş
spoken to
konuş
{f} speaking

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

Speaking English is not easy. - İngilizce konuşmak kolay değildir.

konuş
discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

abartılı konuşarak etkilemek
snow
konuş
placing, arrangement
konuş
(Askeriye) disposition, deployment
konuş
geol. location
konuş
intercede
konuş
converse

Passengers shall not converse with the driver while the bus is in motion. - Otobüs hareket halindeyken yolcular şoförle konuşmamalıdır.

We conversed until late at night while eating cake and drinking tea. - Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.

peltek konuşarak
lispingly
sokak diliyle konuşarak
slangily
التركية - التركية

تعريف konuşarak في التركية التركية القاموس.

konuş
Konma işi veya biçimi
konuş
Konum
konuş
Bütün imkânlar göz önünde tutularak kara, hava ve deniz birliklerinin yerleştirilmesi biçimi
konuşarak
المفضلات