Tom grew up speaking both English and French.
- Tom hem İngilizce hem de Fransızca konuşarak büyüdü.
Tom spends all day speaking French at school and only speaks English at home.
- Tom okulda bütün günü Fransızca konuşarak geçirir ve evde sadece İngilizce konuşur.
Tom ruined the surprise by talking about the party.
- Tom parti hakkında konuşarak sürprizi bozdu.
She had a good time talking with him about his trip.
- Yolculuğu hakkında onunla konuşarak iyi vakit geçirdi.
Can you speak English?
- İngilizce konuşabiliyor musun?
She doesn't speak to me.
- O benimle konuşmuyor.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
Which language is spoken in the U.S.A.?
- ABD'de hangi diller konuşuluyor?
Mary was lonely because the other students didn't talk to her.
- Diğer öğrenciler onunla konuşmadığından dolayı Mary yalnızdı.
She tends to talk too much.
- Çok konuşmaya eğilimlidir.
Don't talk with your mouth full.
- Ağzın doluyken konuşma.
We talked about various things.
- Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
Can we speak outside for a moment?
- Bir an dışarıda konuşabilir miyiz?
Better to remain silent and be thought a fool than to speak out and remove all doubt.
- Sessiz kalmak ve bir aptal olarak düşünülmek bütün şüpheyi açıkça konuşmak ve gidermekten daha iyidir.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans.
- Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.
She doesn't speak to me.
- O benimle konuşmuyor.
May I speak to Pedro?
- Pedro ile konuşabilir miyim?
Mr Wright speaks Japanese as if it were his mother tongue.
- Bay Wright, sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.
Do not fear the heavens and the earth, but be afraid of hearing a person from Wenzhou speak in their local tongue.
- Göklerden ve yerden korkmayın fakat Wenzhou'lu bir kişinin kendi dilini konuştuğunu duymaktan korkun.
We talked the night away.
- Biz geceyi konuşarak geçirdik.
We always talked about a lot of things after school.
- Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
Speaking English is not easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
I'm not very good at speaking Arabic.
- Çok iyi Arapça konuşamıyorum.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
- Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.
We conversed until late at night while eating cake and drinking tea.
- Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.
Passengers shall not converse with the driver while the bus is in motion.
- Otobüs hareket halindeyken yolcular şoförle konuşmamalıdır.