kirleten

listen to the pronunciation of kirleten
التركية - الإنجليزية
sullying
polluting
(Çevre) polluter

Polluters should pay the costs that they impose on others. - Kirletenler başkalarına yükledikleri masrafları ödemeliler.

kirleten öder ilkesi
(Hukuk) pay as you pollute principle
kirleten öder ilkesinin uygulanması
(Hukuk) application of the polluter pays principle (EBRD)
kirleten şey
polluter
kirlet
pollute

Sewage often pollutes the ocean. - Kanalizasyon çoğunlukla okyanusu kirletir.

Some factories pollute the environment. - Bazı fabrikalar çevreyi kirletir.

kirlet
{f} soil
kirlet
bespatter
kirlet
{f} contaminating
kirlet
{f} grime
kirlet
make impure
kirlet
{f} polluted

Large areas of the ocean are polluted. - Okyanusun büyük alanları kirletildi.

The oil spill polluted the bay. - Petrol sızıntısı körfezi kirletti.

kirlet
{f} soiling
kirlet
sully

I wouldn't want to sully your good name. - Ben senin iyi adını kirletmek istemem.

kirlet
{f} soiled
kirlet
make unclean
kirlet
besmirch
kirlet
make dirty
kirlet
besmear
kirlet
contaminate

The water was contaminated with oil. - Su petrolle kirletilmiş.

This rice is contaminated by arsenic. - Pirinç arsenik ile kirletilmiş.

kirlet
make soiled
kirlet
{f} foul

Smokers foul up the air. - Sigara içenler havayı kirletmektedir.

Cigarette smoke fouls the air in a room. - Sigara dumanı odadaki havayı kirletir.

kirlet
defile
kirlet
{f} besmirched
kirlet
contaminated

This rice is contaminated by arsenic. - Pirinç arsenik ile kirletilmiş.

He shouted angrily, Hey! You contaminated my water! - Kızgınlıkla Hey, suyumu kirlettiniz! diye bağırdı.

kirlet
bedaub
kirlet
defiled
kirlet
begrime
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) MÜVESSİH
kirleten
المفضلات