kişileştiren

listen to the pronunciation of kişileştiren
التركية - الإنجليزية
representative
A member of a legislative or governing body who represents a constituency

She served four terms as representative of her local at the national union convention.

One that is taken as typical of a body of individuals
Conducted by persons chosen to represent, or act as deputies for, the people; as, a representative government
being or characteristic of government by representation in which citizens exercise power through elected officers and representatives; "representative government as defined by Abraham Lincoln is government of the people, by the people, for the people"
An attorney or other person who assists a party in an arbitration
One who may speak for another in a particular capacity, especially in negotation
An individual who has been designated by the observing Party and who performs activities on behalf of the observing Party during an observation flight on an observation aircraft designated by a State Party other than the observing Party or the observed Party
{s} typical, characteristic; serving to portray or depict; acting on behalf of another person or organization
A lawyer, union member or other knowledgeable person who will help you organize your appeal and advocate on your behalf
a member of the United States House of Representatives
a person who represents others being or characteristic of government by representation in which citizens exercise power through elected officers and representatives; "representative government as defined by Abraham Lincoln is government of the people, by the people, for the people"
Someone who is authorized to act on your behalf, such as an executor or a trustee
Fitted to represent; exhibiting a similitude
Someone who is typical of the group to which they belong can be described as representative. He was in no way representative of dog-trainers in general. + representativeness rep·re·senta·tive·ness a process designed to ensure the representativeness of the sample interviewed
an item of information that is representative of a type; "this patient provides a typical example of the syndrome"; "there is an example on page 10"
A representative group consists of a small number of people who have been chosen to make decisions on behalf of a larger group. The new head of state should be chosen by an 87 member representative council
serving to represent or typify; "representative moviegoers"; "a representative modern play
standing for something else; "the bald eagle is representative of the United States"
Said of a sample If a sample is representative of the population from which it is drawn, its characteristics are the same as those of the population within the stated limits of the confidence level and precision
a person who represents others
kişi
person

Weight increase is the easiest method for personal development. - Kilo almak, kişisel gelişimin en kolay metodudur.

The reason I prefer to go to Japan is that the people in Japan are hardworking and have honest personalities. - Japonya'ya gitmek istemeyi tercih etmemin sebebi onların çalışkan ve dürüst kişilikleridir.

kişi
persona

Personal computers are very useful. - Kişisel bilgisayarlar çok kullanışlıdır.

Weight increase is the easiest method for personal development. - Kilo almak, kişisel gelişimin en kolay metodudur.

kişi
thing

Were you the one who planned this whole thing? - Bütün bu şeyi planlayan kişi sen miydin?

I was the one who did the wrong thing, not you. - Yanlış şey yapan kişi bendim, sen değil.

kişi
cove
kişi
figure

Andrej Chadanovič is a major figure in the Belarusian poetry. - Andrej Chadanoviç, Belarus şiirinde önemli bir kişidir.

A really perceptive person can figure out a whole situation with just a few clues. That's the kind of person I want you to become. - Sezgileri gerçekten kuvvetli bir insan bütün bir durumu sadece birkaç ipucuyla çözebilir. Bu olmak istediğim kişi türüdür.

kişi
(Bilgisayar) contact

I'm the only one still in contact with Tom. - Tom'la hala temas halinde olan tek kişiyim.

People with autism often don't make eye contact when talking to someone. - Otizmli kişiler, birisiyle konuşurken çoğu zaman göz teması kurmazlar.

kişi
self

He's a very selfish person. - O, çok bencil bir kişidir.

Tom is a very selfish person. - Tom çok bencil bir kişi.

kişi
fellow
kişi
soul

Tom is a very brave soul. - Tom çok cesur bir kişidir.

You're a brave soul if you want to climb the Urals. - Urallara tırmanmak istiyorsan sen cesur bir kişisin.

kişi
individual

Changes in society come from individuals. - Toplumdaki değişiklikler kişilerden gelir.

Every person is an individual. - Her kişi bir bireydir.

kişi
man

Many people think that sponge cake is difficult to bake, but if you use enough eggs, nothing can really go wrong. - Bir sürü kişi pandispanyayı fırınlanması zor sanmakta, ama yeterince yumurta kullanırsanız hiçbir şey sahiden ters gitmeyebilir.

There were too many people at the concert. - Konserde çok fazla kişi vardı.

kişi
life

The life of a person is a transient thing. - Bir kişinin hayatı geçici bir şeydir.

We all try hard to make the grade in life, but only a few succeed. - Hayatta derece yapmak için hepimiz çok çalışırız fakat sadece birkaç kişi başarır.

kişi
bird

Fine feathers make fine birds. - Güzel giysiler kişiyi güzel gösterir.

kişi
people

There are four people in my family. - Ailemde dört kişi var.

Only a few people showed up on time. - Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi.

kişi
bod

Every person in this community is like a cell in the immune system of a healthy human body. - Bu toplumda her kişi sağlıklı bir insan vücudunun bağışıklık sisteminde bir hücre gibidir.

Sami was the one who discovered Layla's body. - Sami, Leyla'nın cesedini keşfeden kişiydi.

kişi
character

She has totally changed her character. - Kişiliğini tamamen değiştirdi.

Dreams are the touchstones of our characters. - Hayaller kişiliklerimizin mihenktaşıdır.

Kişi
capita

At least four were killed in the explosion of a car bomb outside a police station in the capital, Nairobi. - Başkent Nairobi'de bir polis karakolunun dışındaki bir araba bombası patlamasında en az dört kişi öldü.

About 320,000 people live in Iceland. The capital of Iceland is Reykjavik. - İzlanda'da yaklaşık 320.000 kişi kişi yaşar. İzlanda'nın başkenti Reykyavik'dir.

kişi
gram. person
kişi
cad
kişi
one

That's one small step for a man, one giant leap for mankind. - Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.

One hundred and fifty people entered the marathon race. - Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.

kişi
person, human being
kişi
head

If you want to have an attractive personality, you need to have a good head on your shoulders. - Eğer çekici bir kişiliğe sahip olmak istiyorsanız, omuzlarınızda iyi bir kafaya sahip olmalısınız.

More than 50 people died from the recent eruption. Volcanic rocks struck some victims in the head. - Son püskürmede 50'den fazla kişi öldü. Volkanik kayalar bazı kurbanların başına çarptı.

kişi
person, individual; dramatis persona
kişi
poll
kişi
Wight
kişi
dramatis persona
kişi
wallah
التركية - التركية

تعريف kişileştiren في التركية التركية القاموس.

Kişi
nüfus
Kişi
zeyt
Kişi
şahıs
Kişi
kimse
Kişi
zeyd
kişi
Bir eserde (oyun, roman, hikâye) yer alan kimse
kişi
Erkek
kişi
Eş, koca: "Kişiyi vezir eden de karısı, rezil eden de."- Atasözü
kişi
İnsan, kimse, şahıs
kişi
Eş, koca
kişi
İnsan, kimse, şahıs: "Dilenciler de sayıda olduğu hâlde, yirmi otuz kişi kadardık."- M. Ş. Esendal
kişi
Oyun, roman, hikâye vb.nde yer alan kimse. Çekimli fiillerde ve zamirlerde konuşan, dinleyen, sözü edilen varlık, şahıs
kişi
Çekimli fiillerde ve zamirlerde konuşan, dinleyen, sözü edilen varlık, şahıs
kişileştiren
المفضلات