kazançlı

listen to the pronunciation of kazançlı
التركية - الإنجليزية
{s} lucrative

Slavery was a lucrative business. - Köle ticareti kazançlı bir işti.

I think that could be a lucrative deal. - Sanırım bu kazançlı bir anlaşma olabilir.

{s} profitable

Money lending is a profitable business in this country. - Ödünç para verme bu ülkede kazançlı bir iştir.

All you need is a little sleight of hand in your accounting to make people think your company is profitable. - İnsanlara şirketinin kazançlı olduğunu düşündürmek için tek ihtiyacın olan şey muhasebende küçük bir el çabukluğu.

gainful
beneficial
productive
fruitful
fat
remunerative
with profit, having profited
profitable, lucrative
yielding
prosperous
profitable, lucrative, remunerative
paying
payable
fructuous
kazanç
{i} income

Tom and Mary save over half of their income each year. - Tom ve Meryem her yıl kazançlarının yarısından fazlasını biriktirir.

kazanç
acquisition

The consolidation of the industry continues with today's acquisition. - Sanayinin konsolide edilmesi, bugünkü kazançla devam ediyor.

kazanç
{i} earnings

A higher minimum wage can raise earnings and reduce poverty. - Daha yüksek asgari ücret, kazançları yükseltip yoksulluğu azaltabilir.

He called for a tax on earnings. - O kazançlarla ilgili vergi talep etti.

kazanç
gain

Ill-gotten gains are short-lived. The only way to make real money is to earn every penny. - Haksız kazançlar kısa ömürlüdür.Gerçek para yapmanın tek yolu her kuruşu kazanmaktır.

I am not interested in material gain. - Ben maddi kazançla ilgilenmiyorum.

kazançlı olarak
lucratively
kazançlı olmayan
losing
kazançlı yük
pay load
kazançlı çıkan kimse
gainer
kazançlı çıkmak
gain advantage from
kazançlı çıkmak
to get the better/best of
kazanç
{i} capital
kazanç
{i} yield

The investment now yields him 6%. - Yatırım şimdi ona % 6 kazanç sağlıyor.

kazanç
benefit

Ill-gotten gains never benefit anyone. - Haksız kazançların kimseye faydası olmaz.

kazanç
{i} increment
kazanç
pertinent
kazanç
margin
kazanç
revenue
kazanç
(Ticaret) avail
kazanç
good

I made a good profit by selling my car. - Arabamı satarak iyi bir kazanç elde ettim.

kazanç
(Ticaret) returns
kazanç
gest
kazanç
asset
kazanç
(Biyokimya) recovery
kazanç
buy

We could buy a nice house with our winnings. - Kazançlarımızla güzel bir ev alabiliriz.

kazanç
saving
kazanç
acquired

Acquired by sin - there's no profit within. - Helal yoldan kazanılmayan kazanç, kazanç değildir.

kazanç
{i} credit
kazanç
takings
kazanç
return
kazanç
emolument
kazanç
proceeds

Proceeds go to charity. - Kazançlar hayır işlerine gidiyor.

kazanç
bread
kazanç
profit

Please inform profit after taxes, amortisation, etc - Vergiler, amortisman, vb'den sonra lütfen kazanç bildirin.

Although the economy is weak, some companies are still making a profit. - Ekonomi zayıf olmasına rağmen, bazı şirketler hâlâ kazanç sağlıyor.

kazanç
gains

I'm not interested in material gains. - Ben maddi kazançlarla ilgilenmiyorum.

Ill-gotten gains are short-lived. - Haksız kazançlar kısa ömürlüdür.

kazanç
gainings
kazanç
receipt
kazanç
convenience
kazanç
grist

It's all grist for its magic mill. - Onun sihirli tesisi için tüm kazanç bu.

kazanç
profit, gain, income, earnings, takings, proceeds, emolument ; acquisition; advantage, benefit, gain
kazanç
revenues
kazanç
gain; earnings; profit
kazanç
winnings

We could buy a nice house with our winnings. - Kazançlarımızla güzel bir ev alabiliriz.

kazanç
(Hukuk) earning, gain
kazanç
advantage, benefit
kazanç
make

All you need is a little legerdemain in your accounting to make people think your company is profitable. - İnsanlara şirketinin kazançlı olduğunu düşündürmek için yapman gereken tek şey küçük bir hokkabazlık.

All you need is a little sleight of hand in your accounting to make people think your company is profitable. - İnsanlara şirketinin kazançlı olduğunu düşündürmek için tek ihtiyacın olan şey muhasebende küçük bir el çabukluğu.

kazanç
acquirement
kazanç
melon
kazanç
avails
kazanç
spoil
kazanç
winning

We could buy a nice house with our winnings. - Kazançlarımızla güzel bir ev alabiliriz.

التركية - التركية
Kazanç getiren, kazanç sağlayan
Kazanmış olan
kazanç
(Osmanlı Dönemi) kâr
Kazanç
temettü
kazanç
Satılan bir mal, yapılan bir iş veya harcanan bir emek karşılığında elde edilen para, temettü
kazanç
Yarar, çıkar, kâr
kazanç
Yarar, çıkar, kâr: "Yarı keyif, yarı kazanç için balıkçılık sanatında karar kılmıştı."- S. F. Abasıyanık