This decision will reflect on his future career.
- Bu karar onun gelecekteki mesleğini belirtecektir..
I made a decision to study abroad.
- Yurtdışında okumaya karar verdim.
It was a judgment call.
- Kanaate dayalı bir karardı.
I cannot render a judgment on that.
- Bu konuda bir karar veremiyorum.
He was quite decided in his determination.
- O, niyetinde oldukça kararlıydı.
Tom had a look of determination on his face.
- Tom'un yüzünde bir kararlılık ifadesi vardı.
Has the jury reached a verdict?
- Jüri bir karara vardı mı?
The jury has reached a verdict.
- Jüri bir karara vardı.
I'm not changing my vote.
- Kararımı değiştirmiyorum.
We will vote to decide the winner.
- Kazanana karar vermek için oy kullanacağız.
Tom and Bill arrived at the conclusion independently of each other.
- Tom ve Bill birbirlerinden bağımsız olarak karara vardılar.
That's your conclusion, not mine.
- O, benim değil senin kararın.
I decided to write 20 sentences a day on Tatoeba.
- Tatoeba'da günde 20 tane cümle yazmaya karar verdim.
Malcom killed Tom because he was tired of seeing his name in lots of sentences.
- Malcom birçok mahkeme kararında onun adını görmekten usandığı için Tom'u öldürdü.
She resolved to work as a volunteer.
- O, gönüllü olarak çalışmaya karar verdi.
They resolved to work harder.
- Daha sıkı çalışmaya karar verdiler.
Suddenly, the clouds darkened the sky.
- Aniden bulutlar gökyüzünü kararttı.
The jealousy is starting to darken Tom's mind.
- Kıskançlık, Tom'un zihnini karartmaya başlıyor.
They're dimming the lights. The play is about to begin.
- Onlar ışıkları karartıyorlar. Oyun başlamak üzere.
Could you dim the lights a little?
- Işıkları biraz karartır mısın?
The resolution was not approved immediately.
- Karar hemen onaylanmadı.
This United Nations resolution calls for the withdrawal of Israel armed forces from territories occupied in the recent conflict.
- Bu Birleşmiş Milletler kararı İsrail'in silahlı güçlerinin son çatışmalarda işgal edilen bölgelerden çekilmesini istemektedir.
I'm finding it difficult deciding on which one to buy.
- Hangisini alacağıma karar vermeyi zor buluyorum.
We're finding it difficult deciding on which one to buy.
- Hangisini alacağımıza karar vermeyi zor buluyoruz.
The sky suddenly darkened yesterday afternoon.
- Dün öğleden sonra gökyüzü aniden karardı.
Suddenly, the clouds darkened the sky.
- Aniden bulutlar gökyüzünü kararttı.
We can rely on his judgement.
- Biz onun kararına güvenebiliriz.
Quick judgements are dangerous.
- Hızlı kararlar tehlikelidir.
It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college.
- Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.
Living the kind of life that I live is senseless and depressing.
- Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.