karşısı

listen to the pronunciation of karşısı
التركية - الإنجليزية
Opposite
karşı
{e} against

I am against this project. - Ben bu projeye karşıyım.

If God is with us, then who can be against us? - Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?

karşı
{e} versus

The exchange rate of the dollar versus the euro has declined. - Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.

karşı
{s} opponent

Lincoln welcomed his old political opponent. - Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.

Opponents say genetically engineered crops can cross-pollinate and damage other crops. - Karşıtlar genetik mühendisliği bitkilerin çapraz döllenme yapabileceğini ve diğer bitkilere zarar verebileceğini söylüyorlar.

karşı
{s} contrary

There is no evidence to the contrary. - Hiçbir karşıt kanıt yoktur.

karşı
opposite; against; contrary; discordant; facing; toward, towards, to opposite side
karşı
opposite

Whose house is opposite to yours? - Kimin evi seninkinin karşısında?

They live in the house opposite to ours. - Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.

karşı
counter

They didn't accept the counterproposal. - Onlar karşı teklifi kabul etmediler.

He countered their proposal with a surprising suggestion. - O, onların teklifine şaşırtıcı bir öneri ile karşılık verdi.

karşı
{e} towards

Our feelings towards him are mixed. - Ona karşı duygularımız karışık.

They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever. - Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.

karşı
before

I've met that girl before. - Daha önce o kızla karşılaştım.

Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town. - Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.

karşı
{e} to
karşı
in spite of the fact that
karşı
(Bilgisayar) disagree

You may disagree with and venture to question me, but remember, the feeling's mutual. - Sen katılmayabilirsin ve beni sorgulamaya cesaret edebilirsin ama hatırla, duygu karşılıklıdır.

To be quite honest with you, I disagree with that statement. - Sana karşı oldukça dürüst olmak gerekirse, o açıklamaya katılmıyorum.

karşı
(Biyokimya) trans

Let me compare the translation with the original. - Çeviriyi orjinali ile karşılaştırayım.

One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written. - Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.

karşı
(Bilgisayar) remote
taban karşısı
antipod
karşı
in contrast

In contrast to yesterday, it isn't hot at all today. - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.

karşı
adverse
karşı
averse
karşı
derogative
karşı
to counter
karşı
opposed to

Tom is opposed to the plan. - Tom plana karşı çıkıyor.

I'm sorry, but I am opposed to this project. - Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.

karşı
agains

My university friend is against terror. - Üniversite arkadaşım terör karşıtı.

Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her. - Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.

Karşı
(Tıp) ante
karşı
anti

Anti-Chinese sentiment is on the rise in Myanmar. - Myanmar'da Çin karşıtı düşünceler artıyor.

In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday. - Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.

karşı
toward, to, for
karşı
against, as a cure for, as a countermeasure to
karşı
against, contrary to
karşı
con

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

I contended against falsehood. - Sahteciliğe karşı savaştım.

karşı
toward

My attitude towards him changed. - Ona karşı tavrım değişti.

They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy. - Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.

karşı
discordant
karşı
athwart
karşı
contra

The affluence of the United States is often contrasted with the poverty of undeveloped countries. - ABD'nin zenginliği genellikle gelişmemiş ülkelerin fakirliği ile karşılaştırılır.

Never contradict your elders. - Asla büyüklerinize karşı söz söylemeyin.

karşı
gainst
karşı
facing, in the direction of, toward
karşı
for

We must provide food and clothes for the victims. - Mağdur kimselerin yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamalıyız.

Fortunately they had no storms on the way. - Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.

karşı
counter-, anti-
karşı
opposing

I am willing to go on record as opposing nuclear tests. - Nükleer testlere karşı açıklamaya hazırım.

The controversial proposal has caused an intense war of words between the two opposing parties. - Tartışmalı öneri, iki karşıt parti arasında yoğun bir söz savaşına neden oldu.

karşı
facing

Tom is facing a few serious problems. - Tom birkaç ciddi sorunla karşı karşıya.

Tom is facing a challenge. - Tom bir meydan okuma ile karşı karşıya.

karşı
opposed

We opposed his plan to build a new road. - Biz onun yeni bir yol yapma planına karşı çıktık.

He's opposed to racial discrimination. - O, ırksal ayrımcılığa karşı çıktı.

karşı
repugnant
karşı
facing, opposite
karşı
derogate
karşı
with

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

My car looks shabby in comparison with his new one. - Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.

التركية - التركية
anneç
annaç
karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı: "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik."- R. H. Karay. Ön, kat, huzur: "İkisi birden müdürün karşısına çıkarlar."- Y. Z. Ortaç
Karşı
alın
karşı
Bulunan yere göre önde, ileride olan
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi
karşı
Karşılık olarak, mukabil: "Bir ölüm haberine karşı ben, içimde bin ezinti, bin çöküntü duydum."- A. Ş. Hisar. İçin, hakkında: "Edebiyata karşı ilk alaka sizde nasıl ve ne zaman başladı?"- S. F. Abasıyanık. -e doğru: "Bir sabaha karşı yine çakal sesleriyle uyanmıştım."- S. F. Abasıyanık
karşı
Karşıt, zıt, muhalif
karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı
karşı
Doğru, sularında
karşı
İçin, hakkında
karşı
Yüzünü bir şeye doğru çevirerek
karşı
Ön, kat, huzur
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi: "Karşımdaki kitap rafında eserlerim sırayla duruyor."- H. E. Adıvar
karşı
Karşılık olarak, mukabil