He has a lot of success with the opposite sex.
I was on my seat and she stood opposite.
She saw him walking on the opposite side of the road.
Up is the opposite of down.
I am against this project.
- Ben bu projeye karşıyım.
Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her.
- Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.
The exchange rate of the dollar versus the euro has declined.
- Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.
Opponents say genetically engineered crops can cross-pollinate and damage other crops.
- Karşıtlar genetik mühendisliği bitkilerin çapraz döllenme yapabileceğini ve diğer bitkilere zarar verebileceğini söylüyorlar.
He doesn't stand a chance against his opponent.
- Onun rakibine karşı bir şansı yok.
There is no evidence to the contrary.
- Hiçbir karşıt kanıt yoktur.
Their house is just opposite the bus stop.
- Onların evi otobüs durağının tam karşısında.
They live in the house opposite to ours.
- Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.
He countered their proposal with a surprising suggestion.
- O, onların teklifine şaşırtıcı bir öneri ile karşılık verdi.
The slogan for the day dedicated to counter extremism was, rainbow colours instead of brown.
- Aşırılığa karşı çıkmak için ithaf edilmiş gün için slogan kahverengi yerine gök kuşağı renkleri idi.
My attitude towards him changed.
- Ona karşı tavrım değişti.
They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy.
- Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.
Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town.
- Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.
I've met that girl before.
- Daha önce o kızla karşılaştım.
You may disagree with and venture to question me, but remember, the feeling's mutual.
- Sen katılmayabilirsin ve beni sorgulamaya cesaret edebilirsin ama hatırla, duygu karşılıklıdır.
To be quite honest with you, I disagree with that statement.
- Sana karşı oldukça dürüst olmak gerekirse, o açıklamaya katılmıyorum.
Let me compare the translation with the original.
- Çeviriyi orjinali ile karşılaştırayım.
Let's compare the translation with the original.
- Çeviriyi orijinali ile karşılaştıralım.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
He's opposed to racial discrimination.
- Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.
I'm sorry, but I am opposed to this project.
- Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.
You should save some money against a rainy day.
- Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.
Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her.
- Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.
In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday.
- Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.
The anti-smoking law is just, in my opinion.
- Bence, sigara karşıtı yasa makul.
I contended against falsehood.
- Sahteciliğe karşı savaştım.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy.
- Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
The affluence of the United States is often contrasted with the poverty of undeveloped countries.
- ABD'nin zenginliği genellikle gelişmemiş ülkelerin fakirliği ile karşılaştırılır.
Never contradict your elders.
- Asla büyüklerinize karşı söz söylemeyin.
Fortunately they had no storms on the way.
- Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.
We must provide food and clothes for the victims.
- Mağdur kimselerin yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamalıyız.
Environmentalists are opposing the Keystone XL pipeline.
- Çevreciler, Keystone XL boru hattına karşı çıkıyorlar.
I am willing to go on record as opposing nuclear tests.
- Nükleer testlere karşı açıklamaya hazırım.
Tom is facing financial problems.
- Tom mali sorunlarla karşı karşıya.
Russia is facing great financial difficulties.
- Rusya büyük finansal zorluklarla karşılaşıyor.
He's opposed to racial discrimination.
- O, ırksal ayrımcılığa karşı çıktı.
I'm sorry, but I am opposed to this project.
- Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.
People should be honest with one another.
- İnsanlar birbirlerine karşı dürüst olmalı.
I met with my teacher in the theater.
- Tiyatroda öğretmenimle karşılaştım.