kapıcı

listen to the pronunciation of kapıcı
التركية - الإنجليزية
{i} janitor

You just look like a janitor! - Sen sadece bir kapıcı gibi görünüyorsun!

I was a janitor a few years ago. - Birkaç yıl önce bir kapıcıydım.

doorkeeper

Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms. - Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.

caretaker
superintendent

Tom Jackson is the superintendent. - Tom Jackson kapıcıdır.

custodian

The school custodian cleans the gym in the evening. - Okul kapıcısı akşamleyin spor salonunu temizler.

Tom was a school custodian. - Tom bir okul kapıcısıydı.

commissionaire
gatekeeper
doorman

Aren't you the doorman? - Siz kapıcı değil misiniz?

Aren't you the doorman? - Sen kapıcı değil misin?

usher
porter

I had the porter carry my luggage to my room. - Kapıcıya bagajımı odama kadar taşıttım.

doorkeeper; maintenance man (for a large building)
concierge
super

Tom Jackson is the superintendent. - Tom Jackson kapıcıdır.

doorkeeper, caretaker, porter, janitor, commissionaire
doormen
gate keeper
kapı
{i} door

I wish you would shut the door when you go out. - Keşke dışarı çıktığın zaman kapıyı kapatsan.

Knock on the door before entering the room. - Odaya girmeden önce kapıyı tıklat.

kapı
gateway

Education is a gateway to success. - Eğitim başarı için bir kapıdır.

A car was blocking the gateway. - Bir araba giriş kapısını kapatıyordu.

kapı
{i} gate

He commanded me to shut the gate. - O, bana kapıyı kapatmamı emretti.

Someone is standing at the gate. - Birisi kapıda duruyor.

kapıcı kadın
portress
kapı
opening

Tom seemed to be having trouble opening the door. - Tom kapıyı açmada sorun yaşıyor gibi görünüyor.

Tom tried to prevent Mary from opening the door. - Tom Mary'nin kapıyı açmasını engellemeye çalıştı.

kapı
door; gate; possibility; employment, place of employment; cause (for expenditure); (tavlada) point
kapı
(Ticaret) employment
kapı
terminal pair
kapı
terminal port
kapı
head

Tom headed toward the door. - Tom kapıya doğru yöneldi.

Tom quickly headed for the door. - Tom hızla kapıya yöneldi.

kapı
point

Tom snapped his fingers and pointed to the door. - Tom parmaklarını şakırdattı ve kapıyı gösterdi.

Tom pointed to the back door. - Tom arka kapıyı işaret etti.

kapı
entrance

Because the entrance was locked, we couldn't enter the house. - Giriş kapısı kilitli olduğu için biz eve giremedik.

kapı
in door
kapı
the door

I wish you would shut the door when you go out. - Keşke dışarı çıktığın zaman kapıyı kapatsan.

The boy hid behind the door. - Çocuk, kapının arkasına saklandı.

kapı
the gate

Will you take me to the gate? - Beni kapıya götürür müsün?

The gate is closed all the year round. - Kapı tüm yıl boyunca kapalı.

kapı
formerly government office
kapı
port

The researchers use the portal to enter into a different part of the universe. - Araştırmacılar evrenin farklı bir bölümüne girmek için kapı kullanırlar.

I had the porter carry my luggage to my room. - Kapıcıya bagajımı odama kadar taşıttım.

kapı
portal

The researchers use the portal to enter into a different part of the universe. - Araştırmacılar evrenin farklı bir bölümüne girmek için kapı kullanırlar.

kapı
backgammon a point
kapı
(Hukuk) point, gateway
kapı
entry
kapı
hatchway
kapı
portals
التركية - التركية
Daire, otel, apartman gibi büyük yapılarda bekçilik, temizlik, alışveriş gibi işlerle görevli kimse
Osmanlı devlet teşkilatında saray kapılarını bekleyen görevli sınıfı
Osmanlı Devlet teşkilatında saray kapılarını bekleyen bir sınıf ünvanı
Daire, otel, apartman vb. büyük yapılarda bekçilik, temizlik, alışveriş gibi işlerle görevli kimse: "Bu arada, aşağıdan kapıcının sesi, gece nöbetçisine çıkışıyor."- M. Ş. Esendal
kavvas
(Osmanlı Dönemi) HADDAD
(Osmanlı Dönemi) BEVVAB
ruzban
bevvap
(Osmanlı Dönemi) TÜRRA'
Kapı
bab
Kapı
bap
Kapı
aan
Kapı
(Osmanlı Dönemi) BÂB
Kapı
ank
Kapıcılar
(Osmanlı Dönemi) HÜCCAB
kapı
İki pul üst üste getirilerek karşı oyuncunun o haneyi kullanmasına engel olan yer
kapı
Bu açıklıktaki açılıp kapanan kanat: "Evlerin kapılarında kocaman yeşil bronz tokmaklar vardı."- S. F. Abasıyanık
kapı
Gelir, geçim, kısmet sağlayan yer, kaynak veya imkân: "Onların başvuracağı her kapıya gitmiş."- S. F. Abasıyanık
kapı
Ev gezmesi için gidilen yer
kapı
Devlet dairesi
kapı
Bir yere girip çıkarken geçilen ve açılıp kapanma düzeni olan duvar veya bölme açıklığı
kapı
Gelir, geçim, kısmet sağlayan yer, kaynak veya imkân
kapı
Bu açıklıktaki açılıp kapanan kanat
kapı
Tavla oyununda iki pul üst üste getirilerek karşı oyuncunun o haneyi kullanmasına engel olan yer
kapı
Gidere yol açan ihtiyaç
kapı
Tavla oyununda pul dizilen yer