Mary bir kıvırcık lahana ve kinoa salatası yaptı.
- Mary made a kale and quinoa salad.
Mary bir kıvırcık lahana ve kinoa salatası yaptı.
- Mary made a kale and quinoa salad.
Mary bir kıvırcık lahana ve kinoa salatası yaptı.
- Mary made a kale and quinoa salad.
I think Malbork castle is wonderful.
- Sanırım Malbork kalesi harika.
There was a castle here many years ago.
- Yıllar önce orada bir kale vardı.
Gold can conquer any fortress.
- Altın herhangi bir kaleyi fethedebilir.
The fortress was in the enemy's hands.
- Kale düşmanın ellerindeydi.
The goalkeeper for France dived to the ground and saved Ronaldo’s shot.
- Fransa'nın kalecisi yere daldı ve Ronaldo'nun atışını kurtardı.
Is it hard being a goalie?
- Bir kaleci olmak zor mu?
Food supplies at the fort were very low.
- Kaledeki yiyecek malzemeleri çok yetersizdi.
They abandoned the fort to the enemy.
- Onlar kaleyi düşmana terk ettiler.
Thanks to Facebook, stalking is no longer the bastion of a few devoted enthusiasts, but a highly automated task convenient enough even for the busy housewife.
- Facebook sayesinde, sinsice izlemek artık birkaç özverili hayranın kalesi değildir ama yoğun ev kadını için bile oldukça uygun bir yüksek otomasyonlu görevdir.
That village is the enemy's last stronghold.
- O köy düşmanın son kalesidir.
An Englishman's home is his castle.
- Bir İngiliz erkeğinin evi, onun kalesidir.
Tom's home looks like a castle.
- Tom'un evi bir kale gibi görünüyor.
Tom always keeps a pencil behind his ear.
- Tom her zaman kulağının arkasında bir kalem tutar.
The first time Tom brought Mary home, his mother said, This one's a keeper.
- Tom ilk kez Mary'yi eve getirdiğinde onun annesi bu bir kaleci. dedi.
The picture of the tower was out of focus.
- Kalenin resminin odak ayarı bozuktu.
... But the reality is that no amount of kale can counter ...
... I mean, I love kale. ...