kadar

listen to the pronunciation of kadar
التركية - الإنجليزية
as well as

The rich have troubles as well as the poor. - Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır.

Linda can dance as well as Meg. - Linda Meg kadar iyi dans edebilir.

as as
as near as
as big as

I am about as big as my father now. - Şimdi yaklaşık babam kadar büyüğüm.

The American news is reporting that Hurricane Irene is as big as Europe, which is a bit of an exaggeration. - Amerikan haber Irene Kasırgası'nın Avrupa kadar büyük olduğunu bildiriyor, bu biraz abartıdır.

as much

I will help as much as I can. - Ben elimden geldiği kadar yardımcı olacağım.

Few things give us as much pleasure as music. - Birkaç şey bize müzik kadar çok zevk verir.

so as

The people all praised the emperor's clothes without telling him the truth so as not to seem stupid, until a little boy said, The emperor is naked! - İnsanların hepsi küçük bir çocuk İmparator çıplak! deyinceye kadar aptal görünmemek için ona gerçeği söylemeden imparatorun giysilerini övdü.

Try to do so as far as the station. - İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.

something like

How much would you pay for something like this? - Böyle bir şey için ne kadar öderdin?

I'm too old to do something like that. - Öyle bir şeyi yapamayacak kadar yaşlıyım.

or so

You will get well in a week or so. - Bir haftaya kadar iyileşeceksin.

However hard you may study, you can't master English in a year or so. - Ne kadar sıkı çalışırsan çalış, bir sene veya civarında İngilizcede uzmanlaşamazsın.

insomuch as
some

You must keep the plan secret until someone notices it. - Birisi fark edene kadar planı gizli tutmak zorundasın.

I must have it done somehow by six. - Saat altıya kadar bir şekilde onu yaptırmalıyım.

amount

The larger the amount of silver, the larger the amount of corruption. - Gümüş paranın miktarı ne kadar büyük olursa, rüşvet o kadar büyük olur.

I really wonder how much the inheritance tax will amount to. - Gerçekten veraset vergisinin ne kadar tutacağını merak ediyorum.

as much ... as
degre

To what degree can we trust him? - Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?

Today, the temperature rose as high as 30 degrees Celsius. - Bugün ısı 30 santigrat dereceye kadar yükseldi.

amounting
as... as
about

The population of Italy is about half as large as that of Japan. - İtalya'nın nüfûsu, Japonya'nınkinin yaklaşık yarısı kadardır.

The population of China is about eight times as large as that of Japan. - Çin'in nüfusu Japonya'nınkinin 8 misli kadar büyüktür.

degree

To what degree can we trust him? - Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?

I agree with you to a degree. - Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.

proportion
it's as if, consider that: Sağ olunuz, bir fincan içmiş kadar oldum. Thanks; consider me as having drunk a cup just the same
up to

It's the best score up to now. - O,şu ana kadar en iyi skordur.

My son can count up to a hundred now. - Oğlum şu an yüze kadar sayabiliyor.

about, approximately: On kişi kadar geldi. About ten people came. ... şu
as much as

I will help as much as I can. - Ben elimden geldiği kadar yardımcı olacağım.

My brother eats twice as much as I do. - Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.

more than, over: yüz şu kadar ağaç over a hundred trees
as
inasmuch as
up to, as far as (a place); until, up to (a time); by (a time); within (a time)
until

I'll wait here until she comes. - O gelene kadar burada bekleyeceğim.

You can wait until the cows come home! - İnekler eve gelene kadar bekleyebilirsin!

as ... as; as big as; as much as; until, till, by; up to; to; as far as; about, or so, something like; amount, degre
so
as much as: O yapabildiği kadar yaptı. She did as much as she could
(süre) by
as ... as: fil kadar büyük as big as an elephant
amount; much: O kadar ver. Give that amount
so ... (that): O kadar üzüldü ki .... She was so sad that
pending
till

He worked from morning till night. - O, sabahtan akşama kadar çalıştı.

I cannot start till six o'clock. - 06:00 ya kadar başlayamam.

so long as

Three people can keep a secret so long as two of them are dead. - Üç kişi, onlardan ikisi ölene kadar bir sırrı saklayabilir.

Her hair was so long as to reach the floor. - Saçları yere ulaşacak kadar uzundu.

as far as

As far as I remember, he didn't say that. - Hatırladığım kadarıyla, o onu söylemedi.

Try to do so as far as the station. - İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.

up to the
untill
as many

Lucy has as many friends as I do. - Lucy benim sahip olduğum kadar çok sayıda arkadaşa sahip.

You should read as many books as you can. - Okuyabildiğin kadar çok sayıda kitap okumalısın.

as ... as
to from
while

We had no choice but to wait for a while until the store opened. - Mağaza açılıncaya kadar bir süre beklemekten başka seçeneğimiz yoktu.

We conversed until late at night while eating cake and drinking tea. - Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.

to
upto
up
when

When I was young, I tried to read as many books as I could. - Gençken, okuyabildiğim kadar fazla kitap okumayı denedim.

When angry, count ten; when very angry, a hundred. - Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.

-e kadar
till
kadar güçlü
as strong as
kadar düzenli
as regular as
kadar süre
by
kadar çirkin
as ugly as
kadar çılgın
as mad as
kadar özgür
as free as
kadar az
as few as
kadar durmak yok
no stopping till
kadar olmak
it's as if, consider that - "Sağ olunuz, bir fincan içmiş kadar oldum." - "Thanks; consider me as having drunk a cup just the same."
kadar güvenilir
as secure as
kadar ileri gitmek
go too far
Kafdağı'na kadar
1. to the ends of the earth. 2. to the bitter end
kahvaltı dahil bir gecelik ne kadar
How much for a night including breakfast
kahvaltı dahil bir oda ne kadar
How much for a room including breakfast
kanının son damlasına kadar
to the bitter end
kapı kadar
huge, enormous
kapıya kadar geçirmek
show out
kapıya kadar geçirmek
show smb. to the door
kapıya kadar geçirmek
see smb. to the door
kapıya kadar geçirmek
to see sb out
kapıya kadar uğurlamak
to show sb out
karavan için ücretiniz ne kadar
What is the charge for a trailer
kart gönderme posta ücreti ne kadar
What's the postage on a postcard
kazık kadar
lanky, gangly, huge
kazık kadar
(person) who's grown up (but still behaves childishly)
kaşık kadar emaciated
(face)
-e kadar
by the time
ağzına kadar dolu olmak
brim
başından sonuna kadar
all the way
bu kadar
this

She'd never been this frightened before. - O, daha önce hiç bu kadar korkmamıştı.

Is it this hot every day? - Her gün bu kadar sıcak mı?

yeteri kadar
enough

They did not have enough gold. - Onların yeteri kadar altını yoktu.

This book is easy enough for me to read. - Bu kitap benim okumam için yeteri kadar kolaydır.

-e kadar
through
-e kadar
until
-e kadar
down to
-e kadar
to
-ye kadar
until
bu kadar
that's it

I believe that's it for now. - Şimdilik bu kadar olduğuna inanıyorum.

That's it. I've done all I can do. - Bu kadar. Elimden gelen her şeyi yaptım.

bu kadar
that

That's enough. I don't want any more. - Bu kadarı yeter. Ben artık istemiyorum.

Can a two-year-old boy run that fast? - İki yaşındaki bir çocuk bu kadar hızlı koşabilir mi?

e kadar
by the time
e kadar
(Havacılık) through
hepsi bu kadar teşekkürler
that's all
inceye kadar
until
nereye kadar?
how far

How far are you willing to take this? - Bunu nereye kadar götürmeye isteklisin?

How far do I have to go? - Nereye kadar gitmek zorundayız?

yeteri kadar
sufficiently
-e kadar
up to
ardına kadar
wide

Tom opened his eyes wide. - Tom gözlerini ardına kadar açtı.

Keep your eyes wide open! - Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.

ardına kadar açık
wide

Keep your eyes wide open! - Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.

Fadil found the door wide open. - Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.

-den -e kadar
from to
-e kadar
up
-e kadar
by
-e kadar
thru
-e kadar
as well as
-e kadar
pending
-e kadar
as far as
bacak kadar
squat
bacak kadar
very short
bacak kadar
tiny
bit kadar
tiny
bit kadar
very small
bu kadar
this thing
bu kadar
that much

Tom won't be here tomorrow. I guarantee you that much. - Tom yarın burada olmayacak. Sana bu kadar çok garanti veriyorum.

I'm not sure I can be all that much help. - Bu kadar çok yardım edebileceğimden emin değilim.

bu kadar
this quantity
bu kadar
such

Why did you buy such an expensive dictionary? - Neden bu kadar pahalı bir sözlük aldın?

I didn't expect such a nice present from you. - Senden bu kadar iyi bir hediye beklememiştim.

bu kadar
is that all
dibine kadar gömülmek
(deyim) entangle with
dize kadar
(deyim) knee-deep
e kadar
(Havacılık) up
e kadar
(Havacılık) thru
e kadar
down to
e kadar giden
date back
elden geldiği kadar
with might and main
elinden geldiği kadar çabuk
as fast as he could lick
en ince ayrıntısına kadar
blow-by-blow
en ince detayına kadar
in depth
en ince noktasına kadar
up to the mark
eve kadar optik lif
(Bilgisayar,İnşaat) fiber to the home
hepsi bu kadar
that's all
herkes kadar iyi
(deyim) with the best of them
mümkün olduğu kadar
all the way
mümkün olduğu kadar erken
as early as possible
mümkün olduğu kadar yakın
as near as possible
mümkün olduğu kadar çabuk
as soon as
mümkün olduğu kadar çok
as much as possible
ne kadar
how long

How long that bridge is! - Köprü ne kadar uzunmuş!

How long will you remain in London? - Londra'da ne kadar kalacaksın?

ne kadar süre
how long

How long did they live in England? - Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?

After the hatchet job my boss did on my proposal, I'm not sure how long I want to keep on working here. - Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.

parmak kadar
small
ta -e kadar
clear to
tepeden tırnağa kadar
from head to toe
tepeden tırnağa kadar
from head to foot
yeteri kadar vermemek
stint
yeteri kadar çok
substantially
yeterli kadar
sufficiently
yeterli kadar
adequately
yeterli kadar
sufficient
yolun sonuna kadar
all the way
zerre kadar
a modicum of
zerre kadar
in the slightest degree
zerre kadar
(Dilbilim) at all
zerre kadar
shadow of
zerre kadar
not at all
zerre kadar değil
not in the least
zerre kadar şüphe kalmamak
without a shadow of a doubt
ne kadar uzun
how long

How long is the Seto Bridge? - Seto Köprüsü ne kadar uzunluktadır?

How long is the bridge? - Köprü ne kadar uzunluktadır?

-a kadar
-Up
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
(Atasözü) Cheats never prosper
akıl almayacak kadar çok
as much as you can't even imagine
avuç içi kadar
palms up
bir dereceye kadar
certain extent
bu ne kadar
How much of this
cehenneme kadar yolun var
go to hell
en ince ayrıntısına kadar, etraflıca
thoroughly, thoroughly
ne kadar
how

She told me how it was wrong to steal. - O bana hırsızlığın ne kadar yanlış bir şey olduğunu anlattı.

How much money do you want? - Ne kadar para istiyorsun?

ne kadar yazık
What a shame!
ne kadar çok
how much
pek o kadar değil
Not so much
sonrasına kadar
Until after
sonuna kadar
end

You must carry the task through to the end. - Sonuna kadar görevi taşımalısın.

We disputed the victory to the end. - Zaferi sonuna kadar tartıştık.

öyle, o kadar, o derece
So, so, so deeply
şimdilik bu kadar
That's all for now
ne kadar erken o kadar iyi
the sooner the better
ne kadar çabuk olursa o kadar iyi
the sooner the better
ne kadar çok olursa o kadar iyi
the more the better
الإنجليزية - الإنجليزية
{i} family name
التركية - التركية
Denli: "Bu merdivenleri, yapıldığı günden beri bu kadar telaşla çıkmamışımdır."- Y. Z. Ortaç
Dek, değin
Miktarda, derecede: "İçinde biriken hayat bazen taşacak kadar çok oluyor."- H. E. Adıvar
Dek, değin: "Saat ona kadar sokaklarda gezdi."- P. Safa
Denli
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir
Büyüklüğünde, genişliğinde
Miktarda, derecede
Ölçüsünde, derecesinde: "Balıkçılıkta para vardır, ama dalgıçlık kadar da genç işidir."- S. F. Abasıyanık
Süre belirtir
Süre belirtir: "Bu minval üzere yedi ay kadar geçti, geçmedi."- R. H. Karay
Ölçüsünde, derecesinde
Gibi

Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun. - Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.

Gibi: "İstanbul'un balıkları kadar balıkçıları da hoştur."- S. F. Abasıyanık
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir: "Kantara'nın önünde yüz kadar düşman çadırı kurulmuştu."- F. R. Atay
ila
abdalın dostluğu köy görünceye kadar
(deyim) Çıkarı için yakınlık gösterip dostluk kuran kimse, beklediği yararı elde ettikten, işini yürütecek başka yollar bulduktan sonra sizinle olan ilişkisini keser
الإنجليزية - التركية

تعريف kadar في الإنجليزية التركية القاموس.

till kadar
para çekmecesi, kasa
till kadar
(toprağı) sürmek, işlemek
kadar
المفضلات