I had to make a speech on short notice.
- Kısa sürede konuşma yapmak zorunda kaldım.
Tom wasn't able to find a babysitter on such short notice.
- Tom öylesine kısa sürede bir çocuk bakıcısı bulamadı.
I'll get back to you in a moment.
- Kısa sürede sana döneceğim.
Sit down. I'll be with you in a moment.
- Oturun. Kısa sürede sizinle olacağım.
He can run 100 meters in less than twelve seconds.
- On iki saniyeden kısa sürede yüz metre koşabilir.
I believe she'll arrive in a short time.
- Ben onun kısa sürede ulaşacağına inanıyorum.
Tom only lived in Boston for a short time.
- Tom kısa süre sadece Boston'da yaşadı.
It's so muggy; I think it will thunder in a short while.
- Hava çok sıkıntılı;sanırım kısa süre içinde gök gürleyecek.
I'm sorry I haven't called you in a while.
- Kısa süre içinde seni aramadığım için üzgünüm.