Laura Ingalls grew up on the prairie.
- Laura Ingalls kırda büyüdü.
There were six sheep in the field.
- Kırsalda altı koyun vardı.
Cattle were grazing in the field.
- Sığırlar kırsalda otlanıyorlar.
The countryside has many trees.
- Kırsalda birçok ağaç vardır.
The countryside is beautiful in the spring.
- Kırsal İlkbaharda güzeldir.
The horse broke its neck when it fell.
- Düşen at boynunu kırdı.
By whom was this window broken?
- Bu pencere kim tarafından kırıldı?
I knew I'd broken my wrist the moment I fell.
- Düştüğüm anda bileğimi kırdığımı biliyordum.
I broke my wrist when I fell on it.
- Üzerine düştüğümde bileğimi kırdım.
These wild flowers give off a nice smell.
- Bu kır çiçeklerinden hoş bir koku yayılıyor.
The field is full of wild flowers.
- Tarla kır çiçekleriyle dolu.
We spent a quiet day in the country.
- Biz kırda sessiz bir gün geçirdik.
Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
- Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red.
- Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.
I saw the girls pick the wild flowers.
- Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
Why do you think Tom prefers living in the country?
- Tom'un niçin kırsal alanda yaşamayı tercih ettiğini düşünüyorsun?
We spent a quiet day in the country.
- Biz kırda sessiz bir gün geçirdik.
Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day.
- Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.
He got a broken jaw and lost some teeth.
- Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.
Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him.
- Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.
She breaks a dish every time she washes dishes.
- O her bulaşık yıkamada bir tabak kırar.
Art breaks the monotony of our life.
- Sanat hayatın monotonluğu kırar.
I had no difficulty breaking the lock.
- Kilidi kırmakta zorlanmadım.
This robot can hold an egg without breaking it.
- Bu robot yumurtayı kırmadan tutabilir.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
- Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
- Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Everyone has a breaking point.
- Herkesin bir kırılma noktası var.
The bamboo bent but did not break.
- Bambu eğildi ama kırılmadı.
Everyone has their breaking point.
- Herkesin kırılma noktası var.
Her anger reached a breaking point when she found out that he was being unfaithful to her.
- O onu aldattığını öğrendiğinde öfkesi bir kırılma noktasına ulaştı.
Young plants should be protected in frosty weather.
- Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.
That gray-haired man is Tom's father.
- O kır saçlı adam Tom'un babası.
Tom was wearing a gray suit and a red tie.
- Tom gri bir takım elbise giyiyordu ve kırmızı bir kravat takıyordu.
The bamboo bent but did not break.
- Bambu eğildi ama kırılmadı.
Tom and Mary picked some wildflowers by the river.
- Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.