kötüye

listen to the pronunciation of kötüye
التركية - الإنجليزية
from bad to worse

The weather was going from bad to worse. - Hava daha da kötüye gidiyordu.

Business keeps going from bad to worse. - İş daha da kötüye gitmeye devam ediyor.

down
abusing

Tom is abusing his authority. - Tom yetkisini kötüye kullanıyor.

We're not abusing the system. - Biz düzeni kötüye kullanmıyoruz.

kötüye gitme
deterioration
kötü
wicked

Don't do wicked things. - Kötü şeyler yapmayın.

Once there lived a very wicked king in England. - Bir zamanlar İngiltere'de çok kötü bir kral yaşarmış.

kötü
poor

We had a poor harvest because of the lack of water. - Su yokluğu nedeniyle kötü hasat hasat yaptık.

The rice crop is poor this year. - Pirinç hasatı bu yıl kötü.

görevi kötüye kullanma
malpractice
kötü
evil

In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world. - Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.

Money is the root of all evil. - Para tüm kötülüklerin anasıdır.

kötü
bad

Don't say bad things about others. - Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.

He is such a bad person that everybody dislikes him. - O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.

kötüye gitmek
deteriorate
kötüye kullanma
(Hukuk) abuse

Every person has the power to abuse their privileges. - Her kişi, ayrıcalıklarını kötüye kullanma gücüne sahiptir.

Alcohol abuse is a serious problem on campus. - Alkolü kötüye kullanma kampüste ciddi bir sorundur.

kötüye kullanan
abusive
kötüye gitmek
run down
kötüye kullanmak
betray
kötüye boğmak
slang to deceive, trick, cheat (someone)
kötüye doğru
downward
kötüye gidiş
ebb
kötüye gitme
a change for the worse
kötüye gitme
ebb tide
kötüye gitmek
recrudesce
kötüye gitmek
to suffer, to retrogress, to go downhill, to deteriorate
kötüye işaret
portent
kötüye işaret olmak
portend
kötüye işaret olmak
bode ill
kötüye işaret olmak
augur ill
kötüye kullanma
embezzlement
kötüye kullanma
misuse, abuse
kötüye kullanma
deceit
kötüye kullanma
malversation
kötüye kullanma
delinquency
kötüye kullanma
malfeasance
kötüye kullanma
misuse

Don't misuse this product! - Bu ürünü kötüye kullanma.

kötüye kullanma
exploitation
kötüye kullanmak
misappropriate
kötüye kullanmak
exploit
kötüye kullanmak
misuse
kötüye kullanmak
presume on
kötüye kullanmak
to misuse (one's authority); to abuse, take unfair advantage of
kötüye kullanmak
defile
kötüye kullanmak
impose
kötüye kullanmak
encroach
kötüye kullanmak
misemploy
kötüye kullanmak
presume upon
kötüye kullanmak
to misuse, to abuse, to trespass on sth
kötüye kullanmak
abuse
kötüye kullanmak
make a draft on
kötüye çekmek
take amiss
kötü
nasty

Tom has a nasty cut on his leg. - Tom'un bacağında kötü bir kesiği var.

He caught a nasty cold because he stayed up late last night. - Dün gece geç saatlere kadar yatmadığı için kötü üşüttü.

kötü
worse

The wind was blowing violently, and to make matters worse, it began raining. - Rüzgar şiddetli esiyordu ve daha da kötüsü, yağmur yağmaya başladı.

The weather today is worse than yesterday. - Bugün hava dünkünden daha kötü.

kötü
haunted
kötü
lousy

Adil is very good at studying, but when it comes to athletics, he's a bit lousy. - Adil çalışmada çok iyidir fakat atletizme geldiğinde, o biraz kötüdür.

I've had a lousy day. - Kötü bir gün geçirdim.

kötü
miserable

The weather was miserable yesterday. - Hava dün çok kötüydü.

The experiment resulted in a miserable failure. - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.

kötü
frightful
kötü
dissolute
kötü
evildoer

He is an evildoer, are you aware of that? - O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?

kötü
angrily; malevolently; maliciously
kötü
perverted
kötü
fatal
kötü
gross
kötü
baneful
kötü
dreadfull
kötü
eviler
kötü
(Konuşma Dili) really (used as an intensifier): Kötü acıyor. It really hurts
kötü
evilest
kötü
bleak

My prognosis is bleak. - Benim prognozum kötü.

kötü
not good
kötü
badly

I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident. - Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.

He behaved badly to his sons. - O, oğullarına kötü davrandı.

kötü
adverse
kötü
poorly

Tom did poorly on the test. - Tom testte kötü şekilde yaptı.

Ford was poorly educated. - Ford kötü eğitim gördü.

kötü
{s} horrible

This medicine tastes horrible. - Bu ilaç çok kötü tadıyor.

This medicine tastes horrible. - Bu ilacın tadı çok kötü.

kötü
{s} dark

It got dark, and what was worse, it began to rain. - Hava karardı ve daha da kötüsü yağmur yağmaya başladı.

Beth is afraid of the dark because of her evil brother. - Beth kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.

kötü
sorry

Sorry, I'm bad at explaining. - Kusura bakma, açıklama yapma konusunda kötüyüm.

I'm sorry that I said such mean things about you and Tom. - Sen ve Tom hakkında böylesine kötü şeyler söylediğime üzgünüm.

kötü
crummy
kötü
{s} rough

Tom had a rough day at work. - Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.

kötü
{s} malign

George III has been unfairly maligned by historians. - George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.

Tom is a malignant narcissist. - Tom kötü huylu bir narsisist.

kötü
hedge
kötü
{s} dreadful
kötü
beastly
kötü
wretched
kötü
sticky
kötü
(Felsefe) wrong

There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad. - Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.

Don't cry. There's nothing wrong. - Ağlama. Kötü bir şey yok.

kötü
transgressive
kötü
reprobate
kötü
unwell

Sami was feeling unwell. - Sami kendini kötü hissediyordu.

kötü
unfortunate

Unfortunately, Brian met with bad weather. - Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.

Unfortunately, I have bad news. - Ne yazık ki kötü haberim var.

kötü
unfavourable
kötü
wrongful
kötü
(Argo) wack
kötü
bitter

I had a bad cough, so I took the bitter medicine. - Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.

kötü
worthless
kötü
corrupt

We hate our wicked and corrupt leaders! - Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!

The corruption of the best is the worst. - En iyi yolsuzluk, en kötüdür.

kötü
(Tıp) mis-
kötü
vice

Tom says he has no vices. - Tom kötü alışkanlıkları olmadığını söylüyor.

Gambling isn't one of Tom's vices. - Kumar Tom'un kötü alışkanlıklarından biri değil.

kötü
(deyim) go hard with
kötü
(deyim) go hard for
kötüye gitmek
go from bad to worse
kötüye gitmek
worsen

Tom's condition is worsening. - Tom'un durum kötüye gitmektedir.

kötüye gitmek
relapse
kötüye gitmek
get worse
kötü
awful

You look awful. What happened? - Çok kötü görünüyorsun. Ne oldu?

I have a nasty feeling something awful is going to happen. - Berbat bir şey olacağına dair içimde kötü bir his var.

kötü
pernicious
kötü
nice

He is very nice. He never speaks ill of others. - O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.

One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day. - Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.

kötü
unrighteous
kötü
sinister
kötü
maleficent
kötü
ill

He resigned on the grounds of ill health. - O kötü sağlık gerekçesiyle istifa etti.

He is always complaining of ill treatment. - O her zaman kötü muameleden şikayetçi.

kötü
sinful
kötü
iniquitous
kötü
hopeless
kötü
amiss
kötü
malignant

Tom is a malignant narcissist. - Tom kötü huylu bir narsisist.

kötü
hateful
kötü
poisonous

Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas. - Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.

kötü
unwholesome
kötü
seamy
kötü
rotten

One rotten apple spoils the barrel. - Bir kötünün bin iyiye zararı var.

kötü
deep
kötü
foul

That foul odor is coming from the river. - O kötü koku nehirden geliyor.

There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket. - Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.

kötüye gitmek
suffer
kötüye gitmek
slump
kötüye gitmek
go downhill
kötüye gitmek
decline
kötüye gitmek
tail off
kötüye gitmek
tail away
kötüye gitmek
retrogress
kötüye gitmek
sink
kötüye kullanmak
trespass on
kötüye kullanmak
preempt
kötüye kullanmak
pervert
kötü
{s} purple
kötü
be bad
kötü
the evil

He held forth for more than an hour on the evils of nuclear power. - O, nükleer enerjini kötülükleri üzerine bir saatten daha fazla nutuk çekti.

She told me about the evils of stealing. - O bana çalmanın kötülüklerinden bahsetti.

kötü
poor to
kötü
bad to
kötü
the worse
adı kötüye çıkmak
to get a bad reputation
ayrıcalığın kötüye kullanımı
breach of privilege
daha da kötüye
from bad to worse
daha kötüye doğru
from bad to worse
görevi kötüye kullanma
misprision
görevi kötüye kullanmak
job
görevini kötüye kullanan kimse
jobber
görevini kötüye kullanma
jobbery
güveni kötüye kullanma
misappropriation
güveni kötüye kullanma
breach of faith
güveni kötüye kullanma
breach of trust
güvenini kötüye kullanmak
betray smb.'s trust
hakkın kötüye kullanılması
(Hukuk) abuse of rights
iyi niyetini kötüye kullanmak
pull at smb.'s heartstrings
iyiye iyi, kötüye kötü demek
to call a spade a spade, speak plainly, be forthright
kefalet hakkını kötüye kullanıp kaçmak
jump bail
kötü
obnoxious
kötü
hellish
kötü
grotty
kötü
dread
kötü
offensive

Nigger is an offensive word. - Zenci kötü bir kelimedir.

kötü
fierce
kötü
miscreant
kötü
evil, wicked
kötü
bad, evil, nasty, foul
kötü
nefarious
kötü
chintzy
kötü
indifferent
kötü
mis

He is not ashamed of his misconduct. - Görevini kötüye kullanmaktan çekinmez.

I made a bad mistake on the test. - Testte kötü bir hata yaptım.

kötü
worthless, poor in quality
kötü
black

I don’t believe that black cats cause bad luck. - Kara kedilerin kötü şans getirdiklerine inanmıyorum.

Blackbeard was a notorious English pirate. - Karasakal kötü şöhretli bir İngiliz korsandı.

kötü
off

This gas gives off a bad smell. - Bu gaz kötü bir koku verir.

He is badly off, because his book doesn't sell well. - O oldukça kötü, çünkü kitabı iyi satmıyor.

kötü
feeble
kötü
horrid
kötü
harmful
kötü
devilish
kötü
heinous
kötü
sardonic
kötü
currish
kötü
flyblown
kötü
{s} ugly

Tom thought the watch Mary had given him was ugly. - Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.

Your English doesn't sound ugly. - İngilizcen kötü görünmüyor.

kötü
shabby
kötü
iniqultous
kötü
ropy
kötü
{s} portentous
kötü
{s} vicious

Sami was a vicious malicious salesman. - Sami kötü niyetli bir satıcıydı.

kötü
{s} stinking

This fish is stinking. - Bu balık kötü kokuyor.

kötü
crook
kötü
rank
kötü
mark

At worst, I will get an average mark. - En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.

kötü
disagreeable
kötü
ungodly
kötü
{i} abuse

The king abused his power. - Kral, gücünü kötüye kullandı.

The dictator abused his privileges to his heart's content. - Diktatör ayrıcalıklarını istediği kadar kötüye kullandı.

kötü
{s} unhallowed
kötü
execrable
kötüye gitmek
slip
kötüye kullanmak
{k} kick around
kötüye kullanmak
milk
nüfuzu kötüye kullanma
undue influence
otoriteyi kötüye kullanma
abuse of authority
yetkinin kötüye kullanılması
(Hukuk) misuse of powers
özgürlüğün kötüye kullanılması
licence [Brit.]
özgürlüğün kötüye kullanılması
license
التركية - التركية

تعريف kötüye في التركية التركية القاموس.

kötü
Zararlı, tehlikeli
kötü
Korku, endişe veren: "Yabancının bu kötü kasdına yalnız azmimizle karşı koyduk."- R. E. Ünaydın
kötü
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan. İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan. İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse). İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
kötü
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan (nesne), fena, iyi karşıtı
kötü
Hoşa gitmeyen
kötü
Kaba ve kırıcı: "Kızına söylemedik kötü lakırtı bırakmamış."- M. Ş. Esendal
kötü
Aşırı, çok
Kötü
(Hukuk) MALUS
Kötü
(Osmanlı Dönemi) FENA
Kötü
berbat
kötü
İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse)
kötü
Az, yetersiz
kötü
Kaba ve kırıcı
kötü
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, fena, iyi karşıtı
kötü
Korku, endişe veren
kötü
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan
kötü
İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan
kötü
İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
kötüye
المفضلات