Once there lived a very wicked king in England.
- Bir zamanlar İngiltere'de çok kötü bir kral yaşarmış.
Don't do wicked things.
- Kötü şeyler yapmayın.
He's still in poor health after his illness.
- Hastalığından sonra onun sağlığı hâlâ kötü.
I am concerned about his poor health.
- Ben onun kötü sağlığı hakkında endişe duyuyorum.
The Twitter bird is evil.
- Twitter kuşu kötüdür.
Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin anasıdır.
Don't say bad things about others.
- Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.
I've got a bad stomachache.
- Kötü bir karın ağrım var.
Tom can't seem to get rid of his nasty cold.
- Tom kötü soğuk algınlığından kurtulamıyor gibi görünüyor.
He caught a nasty cold because he stayed up late last night.
- Dün gece geç saatlere kadar yatmadığı için kötü üşüttü.
You should consult a doctor if the symptoms get worse.
- Belirtiler daha da kötüleşiyorsa bir doktora danışmalısın.
The wind was blowing violently, and to make matters worse, it began raining.
- Rüzgar şiddetli esiyordu ve daha da kötüsü, yağmur yağmaya başladı.
Adil is very good at studying, but when it comes to athletics, he's a bit lousy.
- Adil çalışmada çok iyidir fakat atletizme geldiğinde, o biraz kötüdür.
I've had a lousy day.
- Kötü bir gün geçirdim.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
He is an evildoer, are you aware of that?
- O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
My prognosis is bleak.
- Benim prognozum kötü.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident.
- Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.
The lubrication system was poorly designed.
- Yağlama sistemi kötü dizayn edilmişti.
Tom did poorly on the test.
- Tom testte kötü şekilde yaptı.
You're not a horrible person.
- Sen kötü bir insan değilsin.
Tom couldn't shake the feeling that something horrible was about to happen.
- Tom kötü bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
It got dark, and what was worse, it began to rain.
- Hava karardı ve daha da kötüsü yağmur yağmaya başladı.
It grew dark, and what was worse, we lost our way.
- Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.
You called me at bad time. Sorry, I'm busy.
- Kötü bir zamanda beni aradın. Üzgünüm, meşgulüm.
Sorry, I'm bad at explaining.
- Kusura bakma, açıklama yapma konusunda kötüyüm.
Tom had a rough day at work.
- Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.
George III has been unfairly maligned by historians.
- George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
- Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
We got off on the wrong foot.
- Kötü bir başlangıç yaptık.
Sami was feeling unwell.
- Sami kendini kötü hissediyordu.
Unfortunately, Brian met with bad weather.
- Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.
Unfortunately, my teachers are not the worst ones.
- Maalesef öğretmenlerim en kötüleri değil.
I had a bad cough, so I took the bitter medicine.
- Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.
We hate our wicked and corrupt leaders!
- Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!
Money was corrupting Tom.
- Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.
Tom says he has no vices.
- Tom kötü alışkanlıkları olmadığını söylüyor.
I have many vices, but fast food isn't one of them.
- Birçok kötü alışkanlıklarım var ama hamburger türü yiyecek onlardan biri değil.
You look awful. What happened?
- Çok kötü görünüyorsun. Ne oldu?
I have a nasty feeling something awful is going to happen.
- Berbat bir şey olacağına dair içimde kötü bir his var.
He is very nice. He never speaks ill of others.
- O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
He's still in poor health after his illness.
- Hastalığından sonra onun sağlığı hâlâ kötü.
He is always complaining of ill treatment.
- O her zaman kötü muameleden şikayetçi.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
- Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
One rotten apple spoils the barrel.
- Bir kötünün bin iyiye zararı var.
That foul odor is coming from the river.
- O kötü koku nehirden geliyor.
There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket.
- Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.
She told me about the evils of stealing.
- O bana çalmanın kötülüklerinden bahsetti.
The evil spirit was driven away from the house.
- Kötü ruh evden kovuldu.
Nigger is an offensive word.
- Zenci kötü bir kelimedir.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
I feel terrible about my mistake.
- Hatam hakkında kötü hissediyorum.
Black cats are bad luck.
- Siyah kediler kötü şanstır.
Some superstitious people in America believe that if a black cat crosses your path, you'll have bad luck.
- Amerika'daki bazı batıl inançlı insanlar eğer bir kedi sizin yolunuzdan geçerse, kötü şansınız olacağına inanıyor.
Tom had put off telling Mary the bad news for as long as possible.
- Tom, Mary'ye kötü haberi söylemeyi mümkün olduğu kadar uzun süre erteledi.
This gas gives off a bad smell.
- Bu gaz kötü bir koku verir.
Tom and Mary had an ugly divorce.
- Tom ve Mary kötü bir ayrılma yaşadı.
Tom thought the watch Mary had given him was ugly.
- Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.
Sami was a vicious malicious salesman.
- Sami kötü niyetli bir satıcıydı.
This fish is stinking.
- Bu balık kötü kokuyor.
At worst, I will get an average mark.
- En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.
Tom has a problem with drug abuse.
- Tom'un ilacı kötü amaçla kullanma sorunu vardır.
Tom abuses his authority, so no one likes him.
- Tom otoritesini kötüye kullanıyor, bu yüzden hiç kimse onu sevmiyor.