Murder is a wicked crime.
- Cinayet kötü bir suçtur.
Don't do wicked things.
- Kötü şeyler yapmayın.
He has poor eyesight.
- Onun görme kabiliyeti kötü.
I am concerned about his poor health.
- Ben onun kötü sağlığı hakkında endişe duyuyorum.
In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world.
- Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.
Money is the root of all evil.
- Para bütün kötülüğün köküdür.
The decorating isn't bad.
- Dekorasyon kötü değil.
This house is nearby, it has two bedrooms and a living room, and the decoration isn't bad; it's 1500 a month.
- Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500.
Tom gave Mary a nasty look.
- Tom Mary'ye kötü bir görünüm verdi.
He caught a nasty cold because he stayed up late last night.
- Dün gece geç saatlere kadar yatmadığı için kötü üşüttü.
The weather today is worse than yesterday.
- Bugün hava dünkünden daha kötü.
Shylock is greedy, and what is worse, very stingy.
- Shylock aç gözlü, ve daha kötüsü,çok pintidir.
My uncle is a lousy driver.
- Amcam kötü bir sürücü.
Adil is very good at studying, but when it comes to athletics, he's a bit lousy.
- Adil çalışmada çok iyidir fakat atletizme geldiğinde, o biraz kötüdür.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
He is an evildoer, are you aware of that?
- O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
My prognosis is bleak.
- Benim prognozum kötü.
It's ached before, but never as badly as right now.
- Daha önce ağrıyordu, ama asla şu andaki kadar kötü bir şekilde değil.
I must have expressed myself badly.
- Ben kendimi kötü bir şekilde ifade etmiş olmalıyım.
Tom did poorly on the test.
- Tom testte kötü şekilde yaptı.
Ford was poorly educated.
- Ford kötü eğitim gördü.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilaç çok kötü tadıyor.
You're not a horrible person.
- Sen kötü bir insan değilsin.
It grew dark, and what was worse, we lost our way.
- Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.
Beth is afraid of the dark because of her evil brother.
- Beth kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.
We are sorry about the bad weather.
- Kötü hava hakkında üzgünüz.
Sorry, I'm bad at explaining.
- Kusura bakma, açıklama yapma konusunda kötüyüm.
Tom had a rough day at work.
- Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.
George III has been unfairly maligned by historians.
- George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
We got off on the wrong foot.
- Kötü bir başlangıç yaptık.
Don't cry. There's nothing wrong.
- Ağlama. Kötü bir şey yok.
Sami was feeling unwell.
- Sami kendini kötü hissediyordu.
Unfortunately, my teachers are not the worst ones.
- Maalesef öğretmenlerim en kötüleri değil.
Unfortunately, Brian met with bad weather.
- Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.
I had a bad cough, so I took the bitter medicine.
- Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.
The corruption of the best is the worst.
- En iyi yolsuzluk, en kötüdür.
We hate our wicked and corrupt leaders!
- Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!
I have many vices, but fast food isn't one of them.
- Birçok kötü alışkanlıklarım var ama hamburger türü yiyecek onlardan biri değil.
An army is a nation within a nation; it is one of the vices of our age.
- Ordu, devlet içinde bir devlettir, çağımızın kötülüklerinden biridir.
Last summer was awful.
- Geçen yaz çok kötüydü.
How awful to reflect that what people say of us is true!
- İnsanların hakkımızda söylediklerinin doğru olduğunu bilmek ne kadar kötü!
He is very nice. He never speaks ill of others.
- O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
He is always complaining of ill treatment.
- O her zaman kötü muameleden şikayetçi.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
- Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
- Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
One rotten apple spoils the barrel.
- Bir kötünün bin iyiye zararı var.
There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket.
- Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.
That foul odor is coming from the river.
- O kötü koku nehirden geliyor.
She told me about the evils of stealing.
- O bana çalmanın kötülüklerinden bahsetti.
The evil spirit was driven away from the house.
- Kötü ruh evden kovuldu.
Nigger is an offensive word.
- Zenci kötü bir kelimedir.
He is not ashamed of his misconduct.
- Görevini kötüye kullanmaktan çekinmez.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
Blackbeard was a notorious English pirate.
- Karasakal kötü şöhretli bir İngiliz korsandı.
I don’t believe that black cats cause bad luck.
- Kara kedilerin kötü şans getirdiklerine inanmıyorum.
He is badly off, because his book doesn't sell well.
- O oldukça kötü, çünkü kitabı iyi satmıyor.
Bad weather forced us to call off the picnic.
- Kötü hava pikniği iptal etmemiz için bizi zorladı.
Tom and Mary had an ugly divorce.
- Tom ve Mary kötü bir ayrılma yaşadı.
Tom thought the watch Mary had given him was ugly.
- Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.
Sami was a vicious malicious salesman.
- Sami kötü niyetli bir satıcıydı.
This fish is stinking.
- Bu balık kötü kokuyor.
At worst, I will get an average mark.
- En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.
Tom has a problem with drug abuse.
- Tom'un ilacı kötü amaçla kullanma sorunu vardır.
I tried to give him some advice, but he just abused me violently.
- Ben ona biraz nasihat vermeye çalıştım fakat o bana şiddetle kötü davrandı.