Select Keyboard: Türkçe ▾ X
| ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Don't do wicked things.
- Kötü şeyler yapmayın.
Once there lived a very wicked king in England.
- Bir zamanlar İngiltere'de çok kötü bir kral yaşarmış.
Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin köküdür.
Money is the root of all evil.
- Para bütün kötülüğün köküdür.
The decorating isn't bad.
- Dekorasyon kötü değil.
Don't say bad things about others.
- Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.
Tom has a nasty cut on his leg.
- Tom'un bacağında kötü bir kesiği var.
His brother was nasty to me.
- Onun kardeşi bana göre kötüydü.
He did it without malice.
- Onu kötü niyet olmadan yaptı.
There was no malice in what he did.
- Onun yaptığında hiçbir kötü niyet yoktu.
Tom is a comic book villain.
- Tom bir çizgi roman kötü adamıdır.
The villain threatened to defenestrate the hostages.
- Kötü adam rehineleri pencereden atmakla tehdit etti.
Sami was a vicious malicious salesman.
- Sami kötü niyetli bir satıcıydı.
Malicious gossip spreads like wildfire. I guess that's why they say bad news travels fast.
- Kötü niyetli dedikodular orman yangını gibi yayılır.Sanırım kötü haber tez yayılır demelerinin nedeni budur.
The most infamous expression for the year 2011 is Kebab murders.
- 2011 yılının en kötü şöhretli ifadesi Kebap cinayetleridir.
While in jail, Tom befriended John, an infamous car thief.
- Tom, hapiste iken, kötü şöhretli bir araba hırsızı olan John'la arkadaş oldu.
I'm a lousy fisherman.
- Ben kötü bir balıkçıyım.
My uncle is a lousy driver.
- Amcam kötü bir sürücü.
It was exceptionally cold last summer, and the rice crop was the worst in 10 years.
- Geçen yaz oldukça soğuktu, ve pirinç ekini on yıl içinde en kötüydü.
You should be ready for the worst.
- En kötüsü için hazır olmalısınız.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
He is an evildoer, are you aware of that?
- O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
My prognosis is bleak.
- Benim prognozum kötü.
She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
- O seninle konuşmayı reddedebilir çünkü o çok kötü bir ruh hali içinde.
Telling lies is a very bad habit.
- Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.
Is it really so terrible?
- O gerçekten çok kötü mü?
She looked terrible at that time.
- O zaman çok kötü görünüyordu.
I must have expressed myself badly.
- Ben kendimi kötü bir şekilde ifade etmiş olmalıyım.
It's ached before, but never as badly as right now.
- Daha önce ağrıyordu, ama asla şu andaki kadar kötü bir şekilde değil.
I speak French very poorly.
- Çok kötü bir şekilde Fransızca konuşuyorum.
The lubrication system was poorly designed.
- Yağlama sistemi kötü dizayn edilmişti.
Tom is the most evil person I have ever met.
- Tom şimdiye kadar tanıdığım en kötü kişidir.
In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world.
- Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.
We got off on the wrong foot.
- Kötü bir başlangıç yaptık.
I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
- Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
Sami was feeling unwell.
- Sami kendini kötü hissediyordu.
Unfortunately, I have bad news.
- Maalesef kötü haberlerim var.
Unfortunately, my teachers are not the worst ones.
- Maalesef öğretmenlerim en kötüleri değil.
I had a bad cough, so I took the bitter medicine.
- Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.
Money was corrupting Tom.
- Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.
We hate our wicked and corrupt leaders!
- Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!
How's it going? Not too bad.
- Nasılsın? Çok kötü değil.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
Some people are evil.
- Bazı insanlar çok kötüdür.
There is much evil in the world.
- Dünyada çok kötülük var.
The road is in a deplorable state.
- Yol çok kötü durumda.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
How awful to reflect that what people say of us is true!
- İnsanların hakkımızda söylediklerinin doğru olduğunu bilmek ne kadar kötü!
Although natto smells awful, it is delicious.
- Natto kötü kokmasına rağmen, lezzetlidir.