kötü

listen to the pronunciation of kötü
التركية - الإنجليزية
wicked

Punish the wicked and save the weak. - Kötüleri cezalandır ve zayıfları koru.

Murder is a wicked crime. - Cinayet kötü bir suçtur.

evil

The Twitter bird is evil. - Twitter kuşu kötüdür.

Money is the root of all evil. - Para tüm kötülüklerin köküdür.

bad

This house is nearby, it has two bedrooms and a living room, and the decoration isn't bad; it's 1500 a month. - Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500.

Don't say bad things about others. - Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.

poor

He has poor eyesight. - Onun görme kabiliyeti kötü.

I am concerned about his poor health. - Ben onun kötü sağlığı hakkında endişe duyuyorum.

nasty

His brother was nasty to me. - Onun kardeşi bana göre kötüydü.

Tom gave Mary a nasty look. - Tom Mary'ye kötü bir görünüm verdi.

haunted
lousy

I've had a lousy day. - Kötü bir gün geçirdim.

Adil is very good at studying, but when it comes to athletics, he's a bit lousy. - Adil çalışmada çok iyidir fakat atletizme geldiğinde, o biraz kötüdür.

miserable

The experiment resulted in a miserable failure. - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.

The weather was miserable yesterday. - Hava dün çok kötüydü.

frightful
dissolute
evildoer

He is an evildoer, are you aware of that? - O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?

angrily; malevolently; maliciously
perverted
fatal
gross
baneful
dreadfull
eviler
(Konuşma Dili) really (used as an intensifier): Kötü acıyor. It really hurts
evilest
bleak

My prognosis is bleak. - Benim prognozum kötü.

not good
badly

I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident. - Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.

It would be unfair if we treated him so badly. - Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.

adverse
poorly

Ford was poorly educated. - Ford kötü eğitim gördü.

One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written. - Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.

beastly
wretched
sticky
(Felsefe) wrong

There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad. - Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.

Our experiment went wrong last week. - Geçen hafta deneyimiz kötü geçti.

transgressive
reprobate
unwell

Sami was feeling unwell. - Sami kendini kötü hissediyordu.

unfortunate

Unfortunately, I have bad news. - Maalesef kötü haberlerim var.

Unfortunately, I have bad news. - Ne yazık ki kötü haberim var.

unfavourable
wrongful
(Argo) wack
bitter

I had a bad cough, so I took the bitter medicine. - Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.

worthless
corrupt

Money was corrupting Tom. - Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.

The corruption of the best is the worst. - En iyi yolsuzluk, en kötüdür.

(Tıp) mis-
awful

How awful to reflect that what people say of us is true! - İnsanların hakkımızda söylediklerinin doğru olduğunu bilmek ne kadar kötü!

You look awful. What happened? - Çok kötü görünüyorsun. Ne oldu?

hedge
obnoxious
ill

Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas. - Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.

He is always complaining of ill treatment. - O her zaman kötü muameleden şikayetçi.

hellish
grotty
dread
offensive

Nigger is an offensive word. - Zenci kötü bir kelimedir.

fierce
miscreant
evil, wicked
bad, evil, nasty, foul
nefarious
chintzy
malign

Tom is a malignant narcissist. - Tom kötü huylu bir narsisist.

George III has been unfairly maligned by historians. - George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.

indifferent
mis

I made a bad mistake on the test. - Testte kötü bir hata yaptım.

Tom speaks French so badly that he is often misunderstood. - Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.

worthless, poor in quality
black

Some superstitious people in America believe that if a black cat crosses your path, you'll have bad luck. - Amerika'daki bazı batıl inançlı insanlar eğer bir kedi sizin yolunuzdan geçerse, kötü şansınız olacağına inanıyor.

Some people believe that black cats bring bad luck. - Bazı insanlar siyah kedilerin kötü şans getirdiklerine inanırlar.

off

Tom had put off telling Mary the bad news for as long as possible. - Tom, Mary'ye kötü haberi söylemeyi mümkün olduğu kadar uzun süre erteledi.

He is badly off, because his book doesn't sell well. - O oldukça kötü, çünkü kitabı iyi satmıyor.

iniquitous
feeble
horrid
horrible

Tom couldn't shake the feeling that something horrible was about to happen. - Tom kötü bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.

This medicine tastes horrible. - Bu ilaç çok kötü tadıyor.

harmful
devilish
dark

It grew dark, and what was worse, we lost our way. - Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.

It got dark, and what was worse, it began to rain. - Hava karardı ve daha da kötüsü yağmur yağmaya başladı.

dreadful
worse

The wind was blowing violently, and to make matters worse, it began raining. - Rüzgar şiddetli esiyordu ve daha da kötüsü, yağmur yağmaya başladı.

The weather today is worse than yesterday. - Bugün hava dünkünden daha kötü.

sorry

You called me at bad time. Sorry, I'm busy. - Kötü bir zamanda beni aradın. Üzgünüm, meşgulüm.

We are sorry about the bad weather. - Kötü hava hakkında üzgünüz.

kötü kokmak
stink
kötü davranmak
abuse
kötü niyet
malice

I bear him no malice. - Ona karşı hiçbir kötü niyet taşımıyorum.

The opposition is rubbing their hands together in malice. - Muhalefet kötü niyetle birlikte ellerini ovuşturuyor.

kötü adam
villain

The villain threatened to defenestrate the hostages. - Kötü adam rehineleri pencereden atmakla tehdit etti.

In this story, the hero is also the villain. - Bu hikayede kahraman da kötü adam.

kötü niyetli
malicious

Sami was a vicious malicious salesman. - Sami kötü niyetli bir satıcıydı.

Malicious gossip spreads like wildfire. I guess that's why they say bad news travels fast. - Kötü niyetli dedikodular orman yangını gibi yayılır.Sanırım kötü haber tez yayılır demelerinin nedeni budur.

kötü şöhretli
infamous

The most infamous expression for the year 2011 is Kebab murders. - 2011 yılının en kötü şöhretli ifadesi Kebap cinayetleridir.

While in jail, Tom befriended John, an infamous car thief. - Tom, hapiste iken, kötü şöhretli bir araba hırsızı olan John'la arkadaş oldu.

kötü davranan
abusive
kötü davranma
mistreatment
kötü havadan aşınma
weathering
kötü davranma
ill-treatment
kötü huylu
bad tempered
kötü muamele
ill-treat
kötü niyetle bakmak
leer
kötü temsil etme
misrepresentation
kötü temsil etmek
misrepresent
kötü yönetim
mismanagement
kötü yönetmek
misrule
kötü örnek
apology
kötü şöhret
infamy
kötü davranmak
serve
kötü durum
predicament
kötü adam
scoundrel
kötü ayar
maladjustment
kötü gün
(deyim) a rainy day
kötü gün
a dark day
kötü hava
vitiated air
kötü hava
asperity
kötü hava
inclement weather
kötü hava
bad air
kötü koku
malodour
kötü koku
(Askeri) offensive odor
kötü koku
(Tıp) fetor
kötü not
a bad mark
kötü ruh
dybbuk
kötü sonuç
anti-climax
kötü yönetim
misconduct
kötü yönetmek
mishandle
kötü ünlü
disreputable
kötü şaka
dirty joke
kötü şey
bad
kötü davranma
snub
kötü davranışlarda bulunmak
to act in bad
kötü durum, içinden çıkılmaz iş
worst case, jigsaw puzzle
kötü etkile
bad influence
kötü gidiş
going bad
kötü mal
bad property
kötü davranış, kötü muamele
(Hukuk) ill treatment
kötü kötü
angrily; malevolently; maliciously
kötü kötü bakan
squint-eyed
kötü kötü bakmak
glare
kötü kötü düşünmek
to brood, think of troubling things
kötü davranmak
walk over
kötü davranmak
{f} rough
kötü huylu
(Tıp) malignant

Tom is a malignant narcissist. - Tom kötü huylu bir narsisist.

kötü kokulu
{s} stinky

Tanning is stinky work. - Tabaklama kötü kokulu bir iştir.

kötü niyet
{i} viciousness
kötü niyetli
hateful
kötü davranmak
(deyim) fuck around
kötü davranmak
{f} outrage
kötü davranmak
discriminate against somebody
kötü davranmak
behave badly
kötü davranmak
(deyim) fuck about
kötü etkilemek
affect negatively
kötü etkilemek
affect adversely
kötü etkilemek
influence negatively
kötü etkilemek
influence adversely
kötü beslenme
malnutrition

Malnutrition occurs when a person's diet contains too few or too many nutrients. - Kötü beslenme bir kişinin diyetinde çok az ya da çok besin içerdiği zaman oluşur.

kötü davranmak
misbehave
kötü davranmak
ill-treat
kötü davranmak
act up
kötü davranmak
ill-use
kötü durum
slough
kötü durum
bad condition
kötü durum
plight
kötü durum
mess
kötü etki
{i} blight
kötü etkile
tell on
kötü etkilemek
blight
kötü etkilemek
tell on
kötü hisset
feel awful
kötü huylu
perverse
kötü huylu
ill-disposed
kötü huylu
ill disposed
kötü kişi
bad person
kötü koku
malodor
kötü koku
reek
kötü koku
effluvium
kötü koku
stench

The stench is overpowering. - Kötü koku bayıltıyor.

kötü niyet
ill will
kötü niyet
malevolence
kötü niyet
animus
kötü niyetli
jaundiced
kötü niyetli
malignant
kötü niyetli
malevolent
kötü niyetli
evil-minded
kötü niyetli
up to no good
kötü niyetli
{s} poisonous
kötü ol
bode ill
kötü ruh
fiend
kötü ruh
devil
kötü sonuç
aftermath
kötü söz
asperity
Kötü davranmak
illtreat
Kötü kokulu
ill smelling
Kötü kokulu
foul-smelling
kötü davranmak
tramp down
kötü hissetmek
to feel ill
kötü huylu
ill-natured
kötü huylu
ill naturedly
kötü huylu
bad mannered
kötü kokulu
evil-smelling
kötü kokulu
foul smelling
kötü niyetli
ill disposed
kötü niyetli
malintent
kötü niyetli
ill-disposed
kötü ün
disrepute
kötü beslenme
undernourishment
kötü davranmak
mistreat
kötü davranmak
discriminate against smb
kötü davranmak
use smb. ill
kötü davranmak
to maltreat, to walk over sb
kötü davranmak
snub
kötü davranmak
mishandle
kötü davranmak
maltreat
kötü davranmak
shit on [sl.]
kötü davranmak
misdemean
kötü davranmak
ride rough over
kötü davranmak
shit on
kötü davranmak
ill treat
kötü durum
worse

Tom is in worse shape than we thought. - Tom düşündüğümüzden daha kötü durumda.

Tom has been in far worse situations than this. - Tom bundan çok daha kötü durumdaydı.

kötü etki
contagion
kötü etki
ill effect
kötü hissetmek
feel queer
kötü hissetmek
feel wretched
kötü hissetmek
feel bad
kötü hissetmek
feel sick
kötü huylu
ill-tempered
kötü huylu
ill humoured [Brit.]
kötü huylu
ill affected
kötü huylu
ill-humored
kötü huylu
of bad character
kötü huylu
ill-bred
kötü huylu
cankered
kötü huylu
wicked
kötü huylu
badtempered
kötü huylu
ill natured
kötü huylu
ill humored
kötü huylu
ill humoured
kötü huylu
ill bred
kötü huylu
ill tempered
التركية - التركية
Zararlı, tehlikeli
Korku, endişe veren: "Yabancının bu kötü kasdına yalnız azmimizle karşı koyduk."- R. E. Ünaydın
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan. İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan. İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse). İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan (nesne), fena, iyi karşıtı
Hoşa gitmeyen
Kaba ve kırıcı: "Kızına söylemedik kötü lakırtı bırakmamış."- M. Ş. Esendal
Aşırı, çok
İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse)
Az, yetersiz
Kaba ve kırıcı
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, fena, iyi karşıtı
Korku, endişe veren
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan
İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan
İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
(Hukuk) MALUS
(Osmanlı Dönemi) FENA
berbat
Kötü davranmak
fena etmek
Kötü davranmak
etelemek betelemek
Kötü durum
bokluk
Kötü durum
pislik
Kötü huylu
MAYASIZ
Kötü huylu
(Osmanlı Dönemi) ZUDSİR
Kötü niyet
kast
Kötü niyet
suiniyet