köşeye

listen to the pronunciation of köşeye
التركية - الإنجليزية
(Bilgisayar) corner

The two students parted when they reached the corner. - İki öğrenci köşeye vardıklarında ayrıldı.

A large truck came around the corner. - Köşeye büyük bir kamyon geldi.

{n} an angle, extremity, secret place, end
A free kick from close to the nearest corner flag post, allowed to the opposite side when a player has sent the ball behind his own goal line
a temporary monopoly on a kind of commercial trade; "a corner on the silver market"
- where two or more edges meet on a solid figure
the intersection of two streets; "standing on the corner watching all the girls go by"
In Vutrax, any position where a track changes direction or width - a Vutrax ANGLE point
A point of intersection of real property boundary lines, which may or may not be monumented
An area near the intersection of baseline and sideline
Refers mathematically to a corner of an n-dimensional cube When considering a situation measured by many independent variables, the corners are the maximum or minimum of each independent variable (The cube consists of the volume spanned by all allowed values of all variables ) The most interesting corners are those where a particular effect is maximized or minimized (The analysis assumes that the resultant effect is maximized or minimized at the allowed extremes of each independent variable when the other variables are held constant at any allowed value ) For example, the lowest performance corner condition for silicon transistor drive strength would be maximum temperature, minimum voltage, and slowest process
If a car, or the person driving it, corners in a particular way, the car goes round bends in roads in this way. Peter drove jerkily, cornering too fast and fumbling the gears
An edge or extremity; the part farthest from the center; hence, any quarter or part, or the direction in which it lies
an interior angle formed be two meeting walls; "a piano was in one corner of the room"
If you say that something is around the corner, you mean that it is very near. In British English, you can also say that something is round the corner. My new place is just around the corner
force a person or an animal into a position from which he cannot escape
If you are in a corner or in a tight corner, you are in a situation which is difficult to deal with and get out of. The government is in a corner on interest rates He appears to have backed himself into a tight corner. = in a tight spot
The Defending Pokémon can't retreat during your opponent's next turn Pokémon with this attack: Houndour L16
The beginning or end point of any survey line The term corner does not imply the property was in any way square
You can use expressions such as the four corners of the world to refer to places that are a long way from each other. They've combed the four corners of the world for the best accessories
A corner is a bend in a road. a sharp corner = bend
{i} place where two surfaces meet; angle
köşe
edge

Tom sat on the edge of the bed and put on his socks. - Tom yatağın köşesine oturdu ve çoraplarını giydi.

The soldiers cornered Tom at the edge of a high cliff. - Askerler yüksek bir uçurumun kenarında Tom'u köşeye sıkıştırdılar.

köşe
{i} corner

There's a pub just around the corner. - Köşe başında bir meyhane var.

The house on the corner is ours. - Köşe başındaki ev bizim.

köşeye sıkışmak
be at bay
köşeye sıkıştırmak
corner, stalemate
köşeye sıkıştırmak
drive sb into a corner
köşeye kıstırılmış
snookered
köşeye sıkışmak
to be up against the wall, to be snookered
köşeye sıkışmış
in a tight corner
köşeye sıkıştırmak
corner
köşeye sıkıştırmak
stalemate
köşeye sıkıştırmak
to corner, to drive sb into a corner
köşe
{i} nook
köşe
(Matematik) vertex
köşe
vertice

How many vertices and faces does a pentagonal prism have? - Bir beşgen prizmanın kaç köşesi ve yüzeyi vardır?

köşe
(Bilgisayar) miter
köşe
quoin
köşe
column

Tom's column appears weekly. - Tom'un köşe yazısı haftalık olarak çıkıyor.

That man is a newspaper columnist. - Şu adam bir gazete köşe yazarı.

köşe
alcove
köşe
zag
köşeye sıkıştır
drive into a corner
köşe
on the corner

The house on the corner is ours. - Köşe başındaki ev bizim.

I am going to the theater on the corner. - Köşedeki tiyatroya gidiyorum.

bir köşeye atmak
discard
bir köşeye koymak
divert
köşe
quarter
köşe
angle

Triangles don't have four angles. - Üçgenlerin dört köşesi yoktur.

A square has four angles. - Bir karenin dört tane köşesi vardır.

köşe
corner; nook; (gazetede) column
köşe
turning

Turning the corner, you will find my house. - Köşeyi dönünce, evimi bulacaksın

köşe
gonio
köşe
out-of-the-way place, secluded spot, nook
köşe
cantle
التركية - التركية

تعريف köşeye في التركية التركية القاموس.

KÖŞE
(Osmanlı Dönemi) Bak: Kuşe
Köşe
(Osmanlı Dönemi) KUŞE
Köşe
(Osmanlı Dönemi) ZAVİYE
Köşe
çene
Köşe
dirsek
Köşe
korner
Köşe
zaviye
köşe
Birbirini kesen iki çizginin, iki düzlemin oluşturduğu açı, zaviye. İki duvarın birleştiği girintili veya çıkıntılı yer: "Seniha Hanım parmağını odanın köşesine uzattı."- P. Safa. İki sokağın veya caddenin kesiştiği yer: "Türk kadınları alacalı bir ipek kumaş gibi köşeye birikmişlerdi."- Ö. Seyfettin
köşe
Birbirini kesen iki çizginin, iki düzlemin oluşturduğu açı, zaviye
köşe
İki sokağın veya caddenin kesiştiği yer
köşe
Bölüm, yer veya yan: "Burgaz'ın sokaklarında her köşeden Türkçe işitiliyor."- Y. K. Beyatlı
köşe
Kimsenin uğramadığı, aramadığı yer: "İlk adımda otel, han, kahve köşeleri bulmak ihtiyacı baş gösterecek."- R. H. Karay
köşe
İki duvarın birleştiği girintili veya çıkıntılı yer
köşe
Futbol alanını oluşturan yan ve kale çizgilerinin kesişme noktalarından her biri, korner
köşe
Bölüm, yer veya yan
köşe
Kimsenin uğramadığı, aramadığı yer
köşe
Kuytu, tenha veya ücra yer
köşeye
المفضلات