Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
- Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
- I'm just going to rest during the summer vacation.
Bütün kanunlar adil değildir.
- Not all laws are just.
Onun payını ödememiz adildir.
- It is just that we should pay his share.
Hayır, teşekkürler. Yalnızca bakıyorum.
- No, thank you. I'm just looking.
Hayır, teşekkürler. Yalnızca bakıyorum.
- No, thank you. I am just looking.
O, Paris'ten henüz döndü.
- He has just come back from Paris.
Henüz ne diyeceğimi bilmiyorum.
- I just don't know what to say.
Biz o konuda her iki tarafa adaletli davranmalıyız.
- We should do justice to both sides on that issue.
Ben onu adaletli yapamam.
- I can't do it justice.
Öyle yapmamın makul olduğunu düşüneceksin.
- You will think it just that I should do so.
Açıklama makul geliyor ama bu sadece tutarlı değil.
- Your explanation sounds plausible, but it just doesn't hold water.
O az önce izinli gitti.
- He's just gone on leave.
Suudi Arabistan büyük elçisinin istifa ettiğini az önce gördüm.
- I've seen just now that the ambassador of Saudi Arabia has resigned.
Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
- The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.
- He, just like you, is a good golfer.
Haksız bir barış, haklı bir savaştan daha iyidir.
- An unjust peace is better than a just war.
Davranışını nasıl haklı gösterebilirsin?
- How can you justify your behavior?
Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.
- When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less.
Muayene odasından tam ayrılırken doktor hoşça kal diyerek elini salladı.
- Just as we were leaving the exam room the doctor waved his hand saying, 'bye-bye'.
Ümit; bir saat önce bitirdiğin çikolatalı çörek kutusunun sihirle tekrar dolup dolmadığını kontrol etmek için çılgın bir adam gibi birdenbire mutfağa doğru koştuğundadır.
- Hope is when you suddenly run to the kitchen like a mad man to check if the empty chocolate cookie box you just finished an hour ago is magically full again.
Tom tam doğru zamanda geldi.
- Tom arrived at just the right moment.
Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
- This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
- Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
Bence Tom'un öfkesi sadece bir savunma mekanizması; Yerinde olsam şahsen bunu kabul etmezdim.
- I think Tom's anger is just a defense mechanism; I wouldn't take it personally if I were you.
Ben onu ararken sadece bir dakika yerinde kal.
- Just stay put for a minute while I look for him.
O artık mantıklı değil.
- It just doesn't make sense anymore.
Sadece bana mantıklı gelmiyor.
- That just doesn't make sense to me.
Tom kirayı ödemek için yeterli parayı zar zor kazanmayı başardı.
- Tom just barely managed to earn enough money to pay the rent.
Tom testi sadece zar zor geçti.
- Tom just barely passed the test.
Testi güçlükle geçmeyi başardı.
- He just barely managed to pass the test.
Tom geçinmek için güçlükle yeterince kazanıyor.
- Tom just barely earns enough to live on.
Ben kimim? Ben bir şairim. Ne yapıyorum? Yazıyorum. Nasıl yaşıyorum? Güçbela yaşıyorum.
- Who am I? I am a poet. What do I do? I write. How do I live? I just live.
Fukushima No.1 nükleer santralinde, depremden hemen sonra bütün reaktörler durdu.
- At the Fukushima No.1 nuclear power plant, all the reactors stopped just after the quake.
Tom'un Boston'un hemen dışında küçük bir çiftliği var.
- Tom has a small farm just outside of Boston.
Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı.
- Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.
- This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking.
Güneş biraz önce battı.
- The sun just went down.
Biraz önce sana söylediklerimi unut.
- Forget what I have just told you.
Mary daha yeni eve geldi.
- Mary has just come home.
Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
- This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar.
- Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit.
Büyükçe bir sandalye, ama kapı aralığından anca geçer.
- It's a biggish chair, but it'll just barely fit through the doorway.
Şimdi dışarıya gelmen ve o tür bir şey söylemen yangına körükle gitmek olur.
- For you to come out and say that kind of thing now would just be pouring oil on the fire.
Ben şimdi bir silah sesi duydum.
- I heard a shot just now.
Biz sadece dürüst oluyoruz.
- We were just being honest.
Ben sadece dürüst davranıyorum.
- I'm just being honest.
Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil.
- I just want a straight answer. Nothing more.
Tom'un en büyük oğlu, tam anlamıyla kendisine benziyor.
- Tom's oldest son looks just like him.
Yeni şapkana tam anlamıyla bayılıyorum.
- I just adore your new hat.
Tom tek kelimeyle iyi yönetiyor.
- Tom is managing just fine.
Tek kelimeyle harika görünüyor.
- It looks just perfect.
Tom kıl payı treni kaçırdı.
- Tom just missed the train.
Sonunda kazanacak olan güç değil adalettir.
- It is justice, and not might, that wins in the end.
Bu figürün Marilyn Monroe'yu temsil ettiği varsayılır, ama onun adaletini temsil ettiğini sanmıyorum.
- This figure is supposed to represent Marilyn Monroe, but I don't think it does her justice.
Yolculuğumuz; uzun, çetin ve tehlikeliydi. Yine de evlerimize sağ salim döndüğümüz için mutluyuz.
- Our trip was long, difficult and dangerous. We're just happy to be back home in one piece.
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
Bu sabah buraya yalnızca ben geldim.
- I just got here this morning.
Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
- Some read books just to pass time.
Kesinlikle. Ancak onu teyit etmem gerekecek, lütfen sadece biraz bekleyin.
- Certainly. I will need to confirm it, however. Please wait just a moment.
Tom sadece arkadaş olmak istedi. Ancak, Mary çok daha fazlasını istedi.
- Tom wanted to be just friends. However, Mary wanted much more.
He calls it vermillion, but it's just red to me.
It is a just assessment of the facts.
It looks like a just solution at first glance.
The piece just might fit.
He wants everything just right for the big day.