izniyle

listen to the pronunciation of izniyle
التركية - الإنجليزية
pace
by courtesy of
izin
allowance
izin
{i} permission

She wanted my permission to use the telephone. - Telefonu kullanabilmek için benden izin istedi.

izin
leave

She took two weeks' leave and visited China. - O iki hafta izin aldı ve Çin'i ziyaret etti

Tom applied for a leave of absence. - Tom izin için başvurdu.

izin
permit

My father would not permit me to go on to college. - Babam üniversiteye devam etmeme izin vermezdi.

They were not permitted to cross into Canada. - Onların Kanada'ya geçmeleri için izin verilmedi.

izin
permission, leave, okay, OK, consent, the go-ahead; permit, licence, license; discharge
izin
concession
izin
sanction
izin
authorization
izin
day off

The boss gave us all a day off. - Patron hepimize bir günlük izin verdi.

Can I take a day off? - Bir günlük izin alabilir miyim?

izin
{i} holiday

I am, by no means, allowed to become ill now, tomorrow is my holiday. - Şimdi hiçbir şekilde hasta olmama izin verilmiyor. Yarın benim tatilim.

Circumstances do not permit me such a holiday. - Koşullar bana böyle bir tatil izin vermez.

izin
okay
izin
dismissal
izin
ok
izin
the go-ahead
izin
authorisation
izin
license

Why wouldn't you let me get a driver's license? - Neden ehliyet almama izin vermedin?

Let me take a look at your driver's license. - Ehliyetine bakmama izin ver.

izin
clearance
izin
(Politika, Siyaset) admission
izin
licence
izin
consent

His mother will not consent to his going there alone. - Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.

If I'd known that it would come to this, I would have never consented. - İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.

izin
green light
izin
leave of absence
izin
go-ahead
izin
countenance
izin
of leave
izin
allowing

I'm allowing you to go. - Gitmene izin veriyorum.

Why are we allowing this to happen? - Neden bunun olmasına izin veriyoruz?

izin
permit to
izin
allowed to

The natives were not allowed to enter the district. - Yerlilerin bölgeye girmesine izin verilmiyor.

You are not allowed to violate the rules. - Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.

Allahın izniyle
God willing
allah'ın izniyle
God willing
hükümet izniyle düşman gemiye saldırmak
(tic. gemi) privateer
hükümet izniyle korsanlık yapmak
privateer
hükümet izniyle savaşan korsan gemisi
captor
hükümet izniyle çalışan korsan gemi
privateer
hükümet izniyle çalışan korsan gemi tayfası
privateer
izin
liberty
izin
vac

I'm going to take my vacation in September rather than July. - İzinimi temmuzda değil eylülde alacağım.

I'm on a paid vacation. - Ben ücretli izindeyim.

izin
vacation

I'm on a paid vacation. - Ben ücretli izindeyim.

Workers in France receive four weeks of paid vacation each year. - Fransa'da işçiler her yıl dört haftalık ücretli izin alırlar.

izin
pass

I stood aside to let them pass. - Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.

We won't let you pass away. - Ölmene izin vermeyeceğiz.

izin
imprimatur
izin
toleration
izin
leave (of absence); vacation
izin
(Hukuk) permit, admission, imprimatur
izin
excuse

Will you excuse me for just a moment? - Biraz izin verir misiniz?

Will you excuse us for a moment? - Bize biraz izin verir misiniz?

izin
(Askeriye) discharge
izin
furlough

Most government workers are on furlough. - Çoğu hükümet çalışanı izinde.

izin
discharge
izin
{i} permitting

I will come, weather permitting. - Hava izin verirse, gelirim.

izin
dismiss
التركية - التركية

تعريف izniyle في التركية التركية القاموس.

izin
Bir kimseye çalıştığı yerce verilen tatil
izin
Mezuniyet
izin
Bir şey yapmak için verilen veya alınan özgürlük, müsaade, ruhsat, icazet, mezuniyet
izin
Bir şey yapmak için verilen veya alınan özgürlük, müsaade, ruhsat, icazet, mezuniyet: "Viyana'dan döneli bir ay olmuştu ve izni üç hafta sonra bitiyordu."- H. E. Adıvar
izin
(Osmanlı Dönemi) müsaade
İZİN
(Osmanlı Dönemi) Bak: İzn
izniyle
المفضلات