izleyenler

listen to the pronunciation of izleyenler
التركية - الإنجليزية
the following
what comes after, what appears later
izleyen
following

He went out for a walk, with his dog following behind. - O, arkasında izleyen köpeği ile yürüyüşe çıktı.

I didn't see anybody following us. - Bizi izleyen birini görmedim.

izle
(Bilgisayar) watch

In Soviet Russia, television watches the audience! - Sovyet Rusya'sında, televizyon seyirciyi izler!

I grew up watching Pokemon. - Pokémon izleyerek büyüdüm.

izle
{f} trace

There were traces of blood inside Dan's car. - Dan'ın arabasının içinde kan izleri vardı.

NASA's Mars rover discovered traces of a river bed. - NASA'nın Mars gezicisi bir nehir yatağının izlerini keşfetti.

izle
{f} follow

I will follow the law. - Ben hukuku izleyeceğim.

Although each person follows a different path, our destinations are the same. - Her insan farklı bir yol izlesede, hedeflerimiz aynıdır.

izle
(Bilgisayar) follow-up
izle
(Bilgisayar) follow up
izle
(Bilgisayar) track

I followed the deer's tracks. - Ben geyiğin izlerini izledim.

I've got better things to do than to keep track of what Tom's doing. - Tom'un yaptıklarını izlemekten daha iyi yapacak işlerim var.

izle
(Bilgisayar) monitor
izleyen
(Bilgisayar) trailing
izle
{f} following

Tom noticed that Mary was following him. - Tom Mary'nin kendisini izlediğini fark etti.

I asked Tom to stop following us. - Tom'un bizi izlemeyi bırakmasını istedim.

izle
{f} monitoring

Oliver thought that his parents, Tom and Mary, weren't setting rules or monitoring his whereabouts. - Oliver ebeveynleri Tom ve Mary'nin kurallar koymadığını ya da onun nerede olduğunu izlemediklerini düşündü.

izle
{f} watching

Felicja enjoys watching TV. - Felicja, televizyon izlemekten hoşlanır.

The student became very nervous with the teacher watching him. - Öğrenci öğretmenin onu izlemesine çok kızdı.

izle
{f} tracing
izle
{f} tracking

Layla, an Aborigene, made use of her renowned tracking skills. - Aborijin olan Leyla, meşhur izleme becerilerini kullandı.

izleyen
sequent
izleyen
pursuer
izleyen
{e} after
izle
{f} hound
izle
sleuth
izle
supervene
izle
{f} trail

I don't want to leave any paper trails. - Ben herhangi kağıt izleri bırakmak istemiyorum.

Boys trail girls in language skills. - Oğlanlar dil becerileri konusunda kızları izler.

izle
dogs

The hunting dogs followed the scent of the fox. - Av köpekleri tilkinin kokusunu izledi.

izle
dogged
izle
spoor
izleyen
consequent
izleyen
onlooking
izleyen
consequential
izleyen
the following
izleyen
tracer
izleyen
sequacious
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف izleyenler في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

izle
A spark, ember
izleyenler
المفضلات