izin verir

listen to the pronunciation of izin verir
التركية - الإنجليزية
lets

Tom always lets us help. - Tom her zaman yardım etmemize izin verir.

Janet always lets me use her typewriter. - Janet bana her zaman onun daktilosunu kullanmama izin verir.

allows

Pythagoras' theorem allows you to calculate the length of the hypotenuse of a right triangle. - Pisagor teoremi bir dik üçgenin hipotenüs uzunluğunu hesaplaman için izin verir.

Kawa is an implementation of Scheme for JVM that allows to take advantage of all the Java’s libraries. - Kawa bir JVM(Java Sanal Makinesi) gerçekleştirme projesidir.Bu bütün Java kütüphanelerini avantajlı bir şekilde kullanmaya izin verir.

izin ver
(Bilgisayar) allow

Allow me to introduce Mayuko to you. - Mayuko'yu sana tanıtmama izin ver.

You are not allowed to violate the rules. - Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.

izin ver
(Bilgisayar) allow cookie
izin ver
(Bilgisayar) permit only
izin ver
let

Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through. - Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.

Will you kindly let me have a look at it? - Lütfen ona bir göz atmama izin verir misin?

izin ver
make allowances for
izin ver
allow to be
izin ver
made allowances for
izin ver
{f} permitted

He decided that if God didn't exist then everything was permitted. - Tanrı olmasaydı, o zaman her şeye izin verileceğine karar verdi.

It was not permitted that the inhabitants trespass in the area. - Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.

izin ver
{f} permitting

I will come, weather permitting. - Hava izin verirse, gelirim.

izin ver
allow to
izin ver
{f} allowed

You are not allowed to violate the rules. - Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.

No ambiguities are allowed in a contract. - Bir sözleşmede belirsizliklere izin verilmez.

izin ver
{f} consent

If I'd known that it would come to this, I would have never consented. - İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.

His mother will not consent to his going there alone. - Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.

izin ver
{f} permit

My father would not permit me to go on to college. - Babam üniversiteye devam etmeme izin vermezdi.

The teacher permitted the boy to go home. - Öğretmen çocuğun eve gitmesine izin verdi.

izin ver
let&
izin ver
allowto
izin ver
countenance