iyileştirmeler

listen to the pronunciation of iyileştirmeler
التركية - الإنجليزية
Improvements
iyi
decent

Tom got a decent grade on the test he took last week. - Tom geçen hafta girdiği sınavda iyi bir not aldı.

Tom couldn't find a decent job in Boston, so he moved to Chicago. - Tom Boston'da iyi bir iş bulamadı, bu yüzden Şikago'ya taşındı.

iyi
well

That tie suits you very well. - Bu kravat sana çok iyi uyuyor.

These scissors don't cut well. - Bu makas iyi kesmiyor.

iyi
{s} good

Good evening, how are you? - İyi akşamlar, nasılsın?

I haven't a very good dictionary. - Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.

iyi
fine

I think it will be fine. - Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.

He became the finest actor on the American stage. - O, Amerikan sahnesinde en iyi aktör oldu.

iyi
{s} kind

I am grateful to you for your kindness. - İyiliğiniz için size minnettarım.

I am deeply grateful to you for your kindness. - İyiliğin için sana derinden minnettarım.

iyi
{s} just

You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great. - Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.

The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath. - Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.

iyi
all right

As long as we love each other, we'll be all right. - Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

iyi
{s} alright

I need someone to hold me and tell me everything will be alright. - Beni tutacak ve bana her şeyin iyi olacağını söyleyecek birine ihtiyacım var.

I'm alright if you're alright. - Sen iyiysen ben iyiyim.

iyileştirme
amendment
iyi
comfortable

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild. - Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.

iyi
OK
iyi
decently
iyi
great

Good health is a great blessing. - İyi sağlık büyük bir nimettir.

The growth of online shopping and booking has greatly improved life for the consumers. - Online alışveriş ve rezervasyonun büyümesi tüketiciler için hayatı oldukça iyileştirdi.

iyi
{i} B
iyileştirme
restoration
iyileştirme
enhancement

Numerous other enhancements were added. - Sayısız başka iyileştirme eklendi.

iyileştirme
{i} rehabilitation
iyileştirme
recruitment
iyi
straight

His eyes searched my face to see if I was talking straight. - Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

iyi
to the good
iyi
better

I'm feeling a lot better. - Çok daha iyi hissediyorum.

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

iyi
benevolent
iyi
suitable

One can hardly find a more suitable climate. - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.

iyi
nicely

Tom doesn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.

Tom didn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmadı

iyi
up to snuff

This translation is not quite up to snuff. - Bu çeviri oldukça iyi değil.

iyi
(Konuşma Dili) copacetic
iyi
passable
iyi
kindly
iyi
cool

Your dad is really cool. Not really. - Baban gerçekten iyidir. Pek sayılmaz.

Relations with Canada remained correct and cool. - Kanada ile ilişkiler doğru ve iyi kaldı.

iyi
(Argo) keen
iyi
beneficent
iyi
sympathetic

A good doctor is sympathetic to his patients. - İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.

iyi
(Konuşma Dili) up to the mark
iyi
well-

The man is well-known all over the village. - Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.

In my opinion, a well-designed website shouldn't require horizontal scrolling. - Bence, iyi tasarlanmış bir web sitesi yatay kaydırma gerektirmemeli.

iyi
prolificness
iyi
(Konuşma Dili) bully for you
iyi
{s} happy

Happy birthday, Muiriel! - İyi ki doğdun, Muiriel!

Even if it was somebody else who made her happy, as long as she is happy, that's fine. - Onu mutlu eden başka biri olsa da, o mutlu olduğu sürece, bu iyi.

iyi
likely

Tom said that he thought the economy was likely to get better. - Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.

It is likely to be fine. - O, muhtemelen iyi olacak.

iyileştirme
upgrade
iyileştirme
curing
iyileştirme
breakthrough
iyileştirme
improving

We are always aiming at improving the quality of service. - Biz her zaman servis kalitesinde iyileştirmeyi amaçlıyoruz.

iyileştirme
(Bilgisayar) service pack
iyileştirme
conditioning
iyileştirme
recovery
iyileştirme
remediation
iyileştirme
reclaim
iyi
in good health, well. İ
iyi
right

Cheer up! Everything will soon be all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

The house looked good; moreover, the price was right. - Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.

iyi
goodish
iyi
bonny
iyi
{s} fair

Tom is a fairly decent golfer. - Tom oldukça iyi bir golfçüdür.

Tom speaks French fairly well, doesn't he? - Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?

iyi
o.k
iyi
nice

Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me. - Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.

It is lucky that the weather should be so nice. - Havanın o kadar iyi olması tesadüftür.

iyi
pretty

Tom can speak French pretty well. - Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşabilir.

That's a pretty good idea. - O oldukça iyi bir fikir.

iyi
up to scratch
iyi
salubrious
iyileştirme
reclamation
iyileştirme
melioration
iyi
is good
iyi
good to
iyi
a well
iyi
gratifying
iyi
agreeable
iyi
well enough

I know it well enough. - Ben onu yeterince iyi tanıyorum.

She is now well enough to work. - O, şimdi çalışmak için yeterince iyidir.

iyi
plentiful, abundant
iyi
good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
iyi
sound

Tom certainly looked and sounded better than he did last month when we visited him. - Tom kesinlikle geçen ay onu ziyaret ettiğimizde göründüğünden daha iyi görünüyordu ve sesi daha iyi çıkıyordu.

That sounds good to me. - O bana iyi görünüyor.

iyi
okay

I hope everything is okay. - Umarım her şey iyidir.

Everything will be okay. I promise. - Her şeyin iyi olacağına söz veriyorum.

iyi
OK, OK
iyi
agree

Tom agreed that Mary's suggestions were good ones. - Tom Mary'nin önerilerinin iyi olanlar olduğunu kabul etti.

The climate here doesn't agree with me. - Buradaki iklim bana iyi gelmiyor.

iyi
dandy
iyi
handsome

He is handsome. In addition, he is good at sport. - O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.

He is not handsome, to be sure, but he is good-natured. - O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.

iyi
bonzer
iyi
whole

On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time. - İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.

Swimming is good exercise for the whole body. - Yüzme vücudun bütünü için iyi bir egzersizdir.

iyi
vintage
iyi
enviable
iyi
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

iyi
{f} luxuriate
iyileştirme
uplift
iyileştirme
med. treatment, cure
iyileştirme
to curing; correcting; improving, amelioration
iyileştirme
therapy
iyileştirme
{i} amelioration
iyileştirme
(Mukavele) improvement

The improvements we've made on the assembly line could eventually lower prices. - Montaj bandında yaptığımız iyileştirmeler sonunda fiyatları düşürebilir.

We've made many improvements. - Biz birçok iyileştirmeler yaptık.

التركية - التركية

تعريف iyileştirmeler في التركية التركية القاموس.

iyi
Bol, yararlı, kazançlı
iyi
Bol, yararlı, kazançlı. Çok
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan
iyi
istenilen nitelikleri taşıyan
iyi
İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
iyi
Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
iyi
Yerinde, uygun
iyi
Esen, sağlıklı
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
iyi
bih
iyileştirme
İyileştirmek işi, ıslah
İyi
(Hukuk) BONUS
iyileştirmeler
المفضلات