تعريف istediği في التركية الإنجليزية القاموس.
- wants
Since Mac wants to buy a new Mustang, he is saving money.
- Mac bir yabani at almak istediğinden dolayı para biriktiriyor.
I got word that Mary wants to divorce him.
- Mary'nin ondan ayrılmak istediğini haber aldım.
- plural of want
- the form, shaped by culture and individual personality, in which basic human needs are given expression For example, the need to satisfy hunger might be expressed as a want of meat by one person, and as a want of fruit by another See Needs
- The apparently limitless desires or wishes people have for particular goods or services
- Needs that are learned by a person
- (See 66) Needs that are learned by a person Needs that are learned by a person
- third-person singular of want
- the desire to buy a product you do not already have
- The things in life that are not essential for survival but are desired for comfort, convenience or status
- What we desire Our wants exceed our income and therefore we make choices about how our limited income will be spent Substitution is important if we are to gain maximum benefit from limited income
- istediği gibi davranmak
- wants to act like
- istediği gibi
- after one's own heart
- istediği gibi
- as one wishes
- istediği gibi
- as one desires
- istediği gibi
- after one's heart
- istediği gibi olmak
- go smb.'s way
- istediği kadar
- at choice
- istediği olmak
- have one's own way
- iste
- {f} like
Would you like coffee or tea?
- Çay veya kahve ister misin?
I'd like to go to London.
- Londra'ya gitmek isterim.
- iste
- require
Reservations are required.
- Rezervasyon isteniyor.
Is there anything else you require?
- İstediğin başka bir şey var mı?
- herkesin istediği bir iş
- a plum job
- iste
- (Bilgisayar) request
A map is available upon request.
- İstek üzerine bir harita mevcuttur.
When I asked him to lend me some money, he turned down my request.
- Ondan bana biraz ödünç para vermesini istediğimde, o, ricamı geri çevirdi.
- iste
- (Bilgisayar) pull
- istediği gibi
- at will
- iste
- adjure
- iste
- {f} willed
- iste
- {f} required
Reservations are required.
- Rezervasyon isteniyor.
I would like to but I have a required course tonight.
- İsterim ama bu gece gerekli bir kursum var.
- iste
- {f} appealing
- iste
- {f} requested
Mary requested a raise from her boss.
- Mary patronundan bir zam istedi.
He requested my assistance.
- O benim yardımımı istedi.
- iste
- {f} craving
I have some cravings.
- Benim bazı isteklerim var.
- iste
- adjure to
- iste
- covet
- iste
- crave
- iste
- want to
Do you want to come with us?
- Bizimle gelmek ister misiniz?
I don't want to identify myself with that group.
- Bu grupla kendimi tanıtmak istemiyorum.
- iste
- call for
They would call for help.
- Onlar yardım istediler.
Why didn't Tom call for help?
- Tom neden yardım istemedi?
- iste
- {f} willing
My sponsor was willing to agree to my suggestion.
- Benim sponsorum benim öneriyi kabul etmek için istekliydi.
If anyone is not willing to work, then he is not to eat, either.
- Çalışmak istemeyen, yemek de yemesin.
- iste
- adjure to be
- birini istediği yöne çekmek
- steer
Televizyon ilettigi bilgilerle insanlari kontrol altinda tutmakla beraber istedigi yöne cekebiliyor.
- iste
- make a request
- iste
- want to be
- iste
- desired
Your English composition leaves almost nothing to be desired.
- Senin ingilizce kompozisyonun neredeyse istenecek bir şey bırakmıyor.
There remains nothing to be desired.
- İstenilen bir şey yok.
- Başkomutanın (CINC) istediği teslim tarihi
- (Askeri) CINCs required delivery date
- amerika'nın istediği yere zorla girmesi ile ilgili
- no knock
- canı istediği kadar
- to one's heart's content
- canının istediği gibi
- at your own sweet will
- canının istediği gibi hareket etmek
- to please oneself
- canının istediği kadar
- to one's heart's content
- canının istediği kadar
- to the top of one's bent
- herkesin görmek istediği yer
- Mecca
- iste
- want#to
- iste
- adjureto
- iste
- coveted
- iste
- wantto
- körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz
- (Konuşma Dili) He was blessed with more than he'd hoped for
- tam istediği gibi gelişmek
- go smb.'s way