Yumi yoğun biçimde İngilizce çalışıyor.
- Yumi is studying English intensively.
Kedi büyük, yuvarlak, mavi gözleriyle yoğun olarak ona baktı.
- The cat looked intensively at him with her big, round, blue eyes.
Kedi büyük, yuvarlak, mavi gözleriyle yoğun olarak ona baktı.
- The cat looked intensively at him with her big, round, blue eyes.
Tom hâlâ yoğun bakımda.
- Tom is still in intensive care.
Hastane yoğun bakım ünitesine girebilen ziyaretçi sayısını kısıtlıyor.
- The hospital restricts the number of visitors who can enter the intensive care unit.
Secondly, I continue to base my concepts on intensive study of a limited suite of collections, rather than superficial study of every packet that comes to hand.
I took a 3-day intensive course in finance.