Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

insignificant, trivial.

listen to the pronunciation of insignificant, trivial.
الإنجليزية - التركية

تعريف insignificant, trivial. في الإنجليزية التركية القاموس.

little
{s} ufak

Sana ufak bir hediyem var. - I have a little present for you.

O yumuşak kilden ufak bir heykel yaptı. - He made a little statue out of soft clay.

little
küçük

O suda küçük bir bot ile denize açılıyor. - He is sailing a little boat on the water.

Sana küçük bir şey getirdim. - I've brought you a little something.

little
{s} az
little
azıcık

Sahip olduğu azıcık parayı çocuğa verdi. - He gave the boy what little money he had.

Sahip olduğum azıcık bilgiyi ona verdim. - I gave her what little information I had.

little
{s} az: There's little time left. Az zaman kaldı
little
be.az miktarda
little
genç

Tom senin kızından biraz daha genç. - Tom is a little younger than your daughter.

Benim için biraz çok gençsin. - You're a little too young for me.

little
önemsiz

Karıncaların yaşamını önemsiz sayma. - Don't think little of the ants' lives.

little
değersiz
little
Little Dipper Küçükayı takımyıldız
little
{s} cici
little
(isim) az miktar, ufak şey, az zaman
little
{s} dar görüşlü

Ne yazık ki o bu değişiklikleri kabul etmek için biraz fazla dar görüşlüdür. - Unfortunately he's a little too narrow-minded to accept these changes.

little
az miktar
little
ehemmiyetsiz
little
hemen hemen hiç

Anne kızlarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi. - The mother said little to the daughters.

Anne oğullarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi. - The mother said little to the sons.

little
(sıfat) küçük, ufak, az, dar görüşlü, bayağı, adi
little
{i} az zaman

Bir sonraki trenden önce az zamanımız var. - We have a little time before the next train.

O kadar az zamanım vardı ki öğle yemeğini aceleyle yemek zorunda kaldım. - I had so little time that I had to eat lunch in a hurry.

little
hemen hiç gibi
الإنجليزية - الإنجليزية
little

It's of little importance.