Bireysel özgürlüklere saygılı olmalıyız.
- We must respect individual liberty.
Birey ne kadar gururlu olursa, ceza o kadar sert olur.
- The prouder the individual, the harsher the punishment.
Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.
- The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all.
Bireysel özgürlük demokrasinin temelidir.
- Individual liberty is the essence of democracy.
Benzer simaları olduğu için polisin iki kişiyi birbiriyle karıştırmış olması muhtemel.
- It is likely that the police confused the two individuals as they both had similar facial features.
Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.
- She had an individual style of speaking.
Toplum ve birey birbirinden ayrılamazlar.
- Society and the individual are inseparable.
Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.
- She had an individual style of speaking.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Her insan bir bireydir.
- Each human being is an individual.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Hadi yakalayalım şu herifi.
- Come on let's catch that guy.
Tom öyle herifleden nefret eder.
- Tom hates guys like that.
Ne Musevi, ne de musevi olmayan, ne köle ne de özgür vardır, ne erkek ne de dişi vardır, zira Mesih İsa'da hepiniz birsiniz.
- There is neither Jew nor Gentile, neither slave nor free, nor is there male and female, for you are all one in Christ Jesus.
Üç tane köpeğim var; birisi erkek, diğerleri dişi.
- I have three dogs; one is male and the others are female.
Benim en iyi dostum bir kitaptır.
- My best friend is a book.
Gerçek dostluk paha biçilmezdir.
- True friendship is priceless.
O, mükemmel bir centilmendir.
- He is a perfect gentleman.
O gerçek bir centilmen.
- He is a real gentleman.
Onun kız arkadaşı Japon.
- His girlfriend is Japanese.
Bazen bir kız mıyım diye merak ediyorum.
- I sometimes wonder if I am a girl.
Sir Harold kibar bir İngiliz beyefendisi.
- Sir Harold is a fine English gentleman.
Tom'un her inçi bir beyefendi idi.
- Tom was every inch a gentleman.
Sadece Tom'la ortak oldum.
- I just made Tom partner.
Bir ortaklık kurmayı kararlaştırdılar.
- They agreed to form a joint partnership.
Biraz şarap içelim mi, ahbap?
- Are we gonna get some wine, dude?
Saçma bir gece kulübündeyim, ahbap!
- I'm in a fricking nightclub, dude!
Bana yardım ettiğin için teşekkürler, ahbap.
- Thank you for helping me, pal.
Onu izlesen iyi olur, ahbap.
- You'd better watch it, buddy.
TV'nin çocuklar için kötü olduğunu düşünüyor musun?
- You think that TV is bad for kids?
Hiç çocukların var mı?
- Do you have any kids?
İnsan gülebilen tek hayvandır.
- Man is the only animal that can laugh.
Asya'da bir sürü insan vardır.
- There are many people in Asia.
Qipao 17.yüzyıl Çin'inde yaratılmış klasik kadın giysisidir.
- The qipao is a classic female garment that originated in 17th century China.
Bu çalışmadaki hastalar, 30 erkek ve 25 kadından oluşmaktadır.
- The patients in this study consisted of 30 males and 25 females.
Odada kaç tane erkek çocuk var?
- How many boys are there in the room?
Michael bir erkek adıdır ama Michelle bir bayan adıdır.
- Michael is a man's name but Michelle is a lady's name.
Nehirde yüzen delikanlı kimdir?
- Who is the boy swimming in the river?
Parkta bir sürü delikanlı çalışıyor.
- A lot of boys are running in the park.
Arkadaşım Korece çalışıyor.
- My friend studies Korean.
Süngerbob ve Patrick arkadaştır.
- Spongebob and Patrick are friends.
Küçük oğlan hayvanat bahçesinde.
- The little boy is at the zoo.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.
- There was an interesting story in the letter to the boy.
Ben erkek çocukların şarkı söylediğini duydum.
- I heard the boys singing.
İki erkek çocuk yemeklerini kendi aralarında pişirdi.
- The two boys cooked their meal between them.
Tom asla benim eşim değildi.
- Tom was never my partner.
Güvercinler ömür boyu aynı eşle kalırlar.
- Pigeons stay with the same partner for life.
Eğer herkesle ve herhangi biriyle arkadaş olursan, çok geçmeden insanlar senin insanları memnun eden biri olduğunu düşünecekler.
- If you buddy up to everybody and anybody, pretty soon people will think you're just a people-pleaser.
O benim eski içki arkadaşım.
- He's my old drinking buddy.
Ne! Sen hâlâ o adamla birlikte misin? ve biz cevaplarız: Ne yapabilirim! Onu seviyorum!
- What! You're still with that guy? and we answer: What can I do! I LOVE him!
Bu adamın ne düşündüğü hakkında hiçbir fikrim yok.
- I have no idea what that guy is thinking.
Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.
- The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals.
Dan, ortaklarına yalan söyledi.
- Dan lied to his associates.
Tom ve ben ruh arkadaşlarıyız.
- Tom and I are soul mates.
Tom yirmi altı yaşındayken hayat arkadaşı Mary'yle tanıştı.
- Tom met his life mate, Mary, at the age of twenty six.
Onun birkaç mektup arkadaşı var.
- She has a few pen pals.
Mektup arkadaşın olmak istiyorum.
- I would like to be your pen pal.
Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
- Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
Küçükken, bulutları pamuk şekere benzetirdim.
- When I was a kid, I used to think that fairy floss and clouds were alike.
Neden kankam bir geri zekalı?
- Why is my buddy an idiot?
Tom'un her inçi bir beyefendi idi.
- Tom was every inch a gentleman.
İstasyonda güvenilir bir beyefendiyle karşılaştım.
- I met a certain gentleman at the station.
Kallben iyi bir arkadaştır.
- He was a good fellow at heart.
Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.
- The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs.
Büyük bir hata yaptın, kardeş.
- You made a big mistake, buddy.
Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.
- I don't associate with people like Tom.
Japonların tanıdıklarına karşı çok cana yakın oldukları ve tanımadıklarına çok ilgisiz oldukları söyleniyor.
- It is said that the Japanese are very friendly to those that they know, and very indifferent to those they don't.
Onun birçok tanıdıklar ancak birkaç arkadaşı var.
- He has many acquaintances but few friends.
Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
- Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
Mike yönetim kurulunda tek erkek.
- Mike is the only man on the board.
Dr. Hellebrandt bu mükemmel üniversitede yardımcı doçenttir.
- Dr. Hellebrandt is an associate professor in that excellent university.
O, benim iş ortağımdı.
- He was my business associate.
Tom sadece bir iş ortağı.
- Tom is just a business associate.
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
- We tend to associate politicians with hypocrisy.
Üç iştirakçi yeni bir şirket kuracak.
- The three associates will set up a new company.
As we can't print them all together, the individual pages will have to be printed one by one.
individual personal pension; individual cream cakes.
He is an unusual individual.
See.
He looked like an innocent child, smiling, wide-eyed, his cheeks plump and rosy, defying the object of his insults to take offence. For they were insults, Guy was in no doubt about that. Leonora's brother was implying that his name was far too upper-class for its possessor.
An associate member of the club.
She associates with her coworkers on weekends.
An associate editor.
Don't boy me!.
I like the boy.''.
Dost thou call me fool, boy?.
Here, boys, heel; yes, Bobby, show the puppies how, good boy!.
Steve is a boy of 16.
That's my boy.
When the 'dipenda' (independence movement) in Belgian Congo turned violent, the white colonisators' often materially privileged black domestic boys were mistrusted and often abused as collaborators.
Boy, I wish I could go to Canada!.
Me and my boy grew up together in Southside.
Hey, buddy, I think you dropped this.
They have been buddies since they were in school.
drinking buddies.
Dude don't know what's good for him.
I’m not a friend of cheap wine.
You’d better watch it, friend.
To make a function be a friend to a class, the reserved word friend precedes the function prototype.
One of the most used features of MySpace is the practice that is nicknamed friending. If you friend someone, then that person is added to your MySpace friends list, and you are added to their friends list.
Lo sluggish Knight the victors happie pray: / So fortune friends the bold .
The car my grandfather gave me only got ten miles to the gallon.
- The car my grandfather gave me only got ten miles per gallon.
The car my grandfather gave me only got ten miles per gallon.
- The car my grandfather gave me only got ten miles to the gallon.
Latrobe had extensive dealings with Jefferson, the most prominent gentleman-architect in the United States.
I'm going to meet my girl over there.''.
Amanda is a girl of 16.
Your girl turned up on our doorstep.
Stop being such a girl and punch back.
I wonder what those guys are doing with that cat?.
Tom measured the length of the board.
- Tom panonun boyunu ölçtü.
I walked the length of the street.
- Cadde boyunca yürüdüm.
Meg is about the same height as Ken.
- Meg Ken ile yaklaşık aynı boydadır.
Tom and Mary are about the same height.
- Tom ve Mary yaklaşık aynı boydalar.
Members of the tribe settled down along the river.
- Kabile üyeleri nehir boyunca yerleşti.
The Gauls are close to the Germanic tribes.
- Galyalılar, Germen boylarına yakındır.
It's difficult to visualize four dimensions.
- Dört boyutluları hayal etmek zordur.
Tom comes from another dimension.
- Tom başka bir boyuttandır.
Dan doesn't know the extent of Linda's criminal history.
- Dan, Linda'nın suç tarihinin boyutunu bilmiyor.
It is important to recognize the extent of one's ignorance.
- Birinin cehaletinin boyutunu bilmek önemlidir.
Tom was small in stature.
- Tom boy olarak küçüktü.
I am not a dwarf. I am of short stature.
- Ben cüce değilim. Kısa boyluyum.
I have a full-length mirror in my bedroom.
- Yatak odamda bir boy aynası var.
Tom stood in front of a full-length mirror, looking at himself.
- Tom kendisine bakarak bir boy aynasının önünde durdu.
Your book is double the size of mine.
- Senin kitabın benimkinin boyutunun iki katı kadar.
A person's heart is approximately the same size as their fist.
- Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
Tom figured it would take him a full day to finish painting the garage.
- Tom garajı boyamayı bitirmenin onun bir gününü alacağını düşündü.
I wish I could figure out how to get my car painted without paying a lot of money.
- Keşke çok para ödemeden arabamı nasıl boyatacağımı bulabilsem.
Welsh is a very difficult language for me.
- Galce benim için çok zor bir dildir.
Welsh is an official language in Wales and Chubut.
- Galce, Galler ve Chubut'ta resmi bir dildir.
In the north, there's Scotland; in the south, England; in the west, Wales; and further west, Northern Ireland.
- Kuzeyde İskoçya, güneyde İngiltere, batıda Galler ve daha batıda da Kuzey İrlanda var.
The daffodil is the national flower of Wales.
- Nergis, Galler'in milli çiçeğidir.
... utterly fixated with the idea of individual rational actors ...
... who asks, "Why is it left up to the individual states to restore voting rights for nonviolent ...