Yurtdışına giden öğrencilerin sayısı artmaktadır.
- The number of students going abroad is on the increase.
Dünyanın nüfusu bir yılda yüzde iki oranında artmaktadır.
- The population of the world increases at a rate of two percent a year.
Şirket kâr payını arttırmak için ucuz iş gücü kullanıyor.
- This company uses cheap labor to increase its profit margins.
Fiyatı arttırmak isterim.
- I would like to increase the price.
Kelime haznemi artırmak istiyorum.
- I want to increase my vocabulary.
Ülkenin yaşlanan nüfusunu telafi etmek için, hükümet doğum ve göç oranlarını önemli ölçüde artırmak için adımlar atmaya karar verdi.
- In order to compensate for the country's aging population, the government has decided to take steps to significantly increase birth and immigration rates.
Yıldan yıla üretim artmaya devam etti.
- Year after year, production continued to increase.
Arabaların sayısı artmakta.
- The number of cars is on the increase.
Nüfusta sürekli bir artış vardı.
- There was a steady increase in population.
Yoksulluğun nedeni nüfus artışıydı.
- It was the increase in population that caused the poverty.
Kârlarımızı yükseltmek için ne yapabiliriz?
- What can we do to increase our profits?
Onlar Tom'un dozajını arttırdılar.
- They've increased Tom's dosage.
Şirket kâr payını arttırmak için ucuz iş gücü kullanıyor.
- This company uses cheap labor to increase its profit margins.
Günümüzde Avrupa ülkelerinin çoğunluğu sosyal demokratlar tarafından yönetilir ama aşırı sağda gözle görülür bir yükseliş var.
- Nowadays, the majority of European countries is ruled by social democrats, but there is a noticeable increase of right-wing extremism.
İthalatın ani yükselişine şaşırdık.
- We were surprised by a sudden increase in imports.
Dünya nüfusu yükselme eğilimindedir.
- The world's population tends to increase.
Arabaların sayısı artmakta.
- The number of cars is on the increase.
Trafik kazalarının sayısı artmaktadır.
- There has been an increase in the number of traffic accidents.
Son zamanlarda bu ürün için talep arzdan daha hızlı artmıştır.
- Recently the demand for this product has increased faster than the supply.
Gelecek yıl maaşlara zam yapılacak ama enflasyon yüzünden zammın çoğu eriyecek.
- Next year, the wages do increase, but most of the increase will disappear due to inflation.
Kelime haznemi artırmak istiyorum.
- I want to increase my vocabulary.
O, maaşının artırılmasını talep etti.
- He demanded that his salary be increased.
Fiyat artışları reel ve nominal büyüme oranları arasındaki farkı açıklar.
- Price increases explain the difference between the real and nominal growth rates.
1895 yılında kayıt tutmaya başlanmasından bu yana ABD'de ortalama sıcaklık 1.3 ° F ila 1.9 ° F artmıştır; bu artışın çoğu 1970 yılından bu yana meydana geldi.
- U.S. average temperature has increased by 1.3°F to 1.9°F since record keeping began in 1895; most of this increase has occurred since about 1970.
Yaşamanın maliyeti şiddetle artmıştır.
- The cost of living has increased drastically.
Sami artan sıklıkta ortaya çıktı.
- Sami showed up with increasing frequency.
Son zamanlarda, bilgisayar kullanımında artan çeşitlilik, ofis alanlarının çok ötesine uzandı.
- Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office.
Fransız parfümleri üzerindeki vergiler, ABD'de arttırılmıştır.
- Taxes on French perfumes have been increased in the United States.
O, atmosferdeki karbon dioksit miktarlarının artmasından dolayı Dünyanın ısınmasını tanımlamak için kullanılan bir terimdir.
- It is a term used to describe the warming of the earth due to increasing amounts of carbon dioxide in the atmosphere.
Yurt dışına çıkan Japon sayısı yıldan yıla artmaktadır.
- The number of Japanese going overseas has been increasing year by year.
Tom arkadaş çevresinden gitgide soyutlanmıştı.
- Tom was increasingly isolated of his circle of friends.
Fransız parfümleri üzerindeki vergiler, ABD'de arttırılmıştır.
- Taxes on French perfumes have been increased in the United States.
Onlar Tom'un dozajını arttırdılar.
- They've increased Tom's dosage.
Öğrenim yapmak için yurtdışına giden öğrenci sayısı her yıl artmaktadır.
- The number of students going abroad to study is increasing each year.
Yurt dışına çıkan Japon sayısı yıldan yıla artmaktadır.
- The number of Japanese going overseas has been increasing year by year.
Şöhretler gelip geçici. Sadakatler değişken. Yönetim ekipleri gittikçe elemanlarından daha kopuk.
- Reputations are volatile. Loyalties are fickle. Management teams are increasingly disconnected from their staff.
Tom FBI tarafından manipüle edildiğinin gittikçe farkına vardı.
- Tom became increasingly aware that he was being manipulated by the FBI.
O, giderek daha çok kaygılanıyordu.
- He was getting increasingly anxious.
Ne yazık ki kavşaklardaki trafik sinyallerinin sayısını artırmak trafik kazalarının sayısın azaltmaya yardımcı olmadı.
- Unfortunately, increasing the number of traffic signals at intersections didn't help decrease the number of traffic accidents.
Artan bir şekilde yardımına ihtiyacım var.
- I increasingly need your help.
Tom giderek ajite oldu.
- Tom became increasingly agitated.
Avrupa'da bir kamusal alan eksikliği giderek şiddetle hissedilmektedir.
- The lack of a public sphere in Europe is being felt increasingly keenly.
I need your help more and more.
- I increasingly need your help.
... compensates for the increase in the death rate. So that’s why we have rapid population ...
... They had to find a way to increase the amount of food ...