O tembel olmaya eğimlidir.
- He is inclined to be lazy.
O, kızmaya eğilimlidir.
- He is inclined to get mad.
Tom ayrıntılara girmek için eğilimli görünmüyordu ve ben zaten bütün detayları gerçekten bilmiyordum.
- Tom didn't seem inclined to elaborate and I didn't really want to know all the details anyway.
Biz bu gerçeği unutmaya meyilliyiz.
- We are inclined to forget this fact.
Onunla aynı fikirde olmaya meyilli hissediyorum.
- I feel inclined to agree with her.
Over the centuries the wind made the walls of the farmhouse incline.