My belief is that you are right.
- Senin haklı olduğun inancındayım.
He had strong religious beliefs.
- Onun güçlü dini inançları vardı.
I don't trust his story.
- Ben onun hikayesine inanmıyorum.
I don't feel that I can trust what he says.
- Onun söylediğine inanabileceğimi zannetmiyorum.
Faith makes all things possible.... love makes all things easy.
- İnanç her şeyi mümkün kılar....aşk her şeyi kolaylaştırır.
All the members but me have faith in what he says.
- Benden başka bütün üyelerin onun söylediğine inancı vardı.
A fault common to scientists is mistakenly believing that every problem has a technical solution.
- Bilim adamlarına göre yaygın bir hata her problemin teknik bir çözümü var olduğuna yanlışlıkla inanmaktır.
They say that seeing is believing.
- Onlar görmek inanmaktır diyorlar.
It is believed that whales have their own language.
- Balinaların kendi diline sahip olduklarına inanılmaktadır.
Not everyone believed this plan was a good one.
- Bu planın iyi bir plan olduğuna herkes inanmadı.
Do you believe in God?
- Allah'a inanıyor musun?
It was stupid of you to believe in him.
- Ona inanmakla aptallık ettin.
Tom seems to be unwilling to believe that Mary was the one who stole his credit cards.
- Tom onun kredi kartlarını çalanın Mary olduğuna inanmak için isteksiz görünüyor.
How much do you believe him?
- Ona ne kadar inanıyorsun?
There may be thieves, fakers, perverts or killers in social networks. For your security, you shouldn't believe them.
- Sosyal ağlarda hırsızlar, sahteciler, sapıklar veya katiller olabilir. Güvenliğiniz için, onlara inanmamalısınız.