Biraz şekerleme ve bunun gibi, ben bir papatya gibi tazeyim.
- A little nap and, just like that, I'm as fresh as a daisy.
Bunun gibi bir şey yapmalıyız.
- We should make something like that.
Öyle şeyler konusunda bilgim yok.
- I don't know about things like that.
Ben asla öyle bir şey söylemezdim.
- I would never say anything like that.
Benimle o şekilde konuşma hakkını sana kim veriyor?
- What gives you the right to talk to me like that?
Onu o şekilde bırakmak ister misin?
- Do you want to leave it like that?
Böyle konuşmak için aptal olmalı.
- He must be a fool to talk like that.
Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin?
- How dare you speak to me like that?
Bir sürü insan Tom'un hissettiği aynı şekilde hissediyor.
- A lot of people feel the same way Tom does.
Hegel'le aynı şekilde, Panovsky'nin diyalektik kavramı tarihe önceden belirlenmiş bir rotayı izlettirir.
- In the same way as Hegel, Panovsky's notion of the dialectic makes history follow a predetermined course.
I really wanted a clear photo of the president, but all the journalists were in the way.