Doğrusu, seni burada görmek büyük bir sürpriz.
- In fact, it's a great surprise to see you here.
Aslında o yer buradan uzakta gibi görünüyor.
- Indeed, that place does appear to be far from here.
Esperanto aslında zor değil.
- Esperanto indeed is not difficult.
Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.
- A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine.
Aslında, yerleşik halk radyoaktif ışınlara maruz kalmaktadır.
- In fact, the inhabitants have been exposed to radioactive rays.
Gerçekten, o kiliseye gitmedi.
- In fact, he didn't go to the church.
Gerçekten ondan hoşlanmıyorum, aslında, ondan nefret ediyorum.
- I don't really like him, in fact, I hate him.
Gerçekten ondan hoşlanmıyorum, aslında, ondan nefret ediyorum.
- I don't really like him, in fact, I hate him.
Gerçekten, o kiliseye gitmedi.
- In fact, he didn't go to the church.
Ben ırkçı değilim, ama ile başlayan her cümlenin gerçekten çok ırkçı olması muhtemeldir.
- Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed.
O gerçekten çok zeki.
- He is very clever indeed.
As a soccer player he is terrible indeed.
People think tomatoes are vegetables, but, in fact, they are fruits.
... In fact, I think a lot of things that people ...
... OBAMA: Get the transcript. CROWLEY: It ' it ' it ' he did in fact, ...