Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
- A laptop is better than a desktop.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that is better.
Rahip insanların maneviyatını geliştirmek için çalıştı.
- The priest tried to improve the people's morals.
Tom İngilizcesini geliştirmek için çok çalışıyor.
- Tom is working hard to improve his English.
Macarcamı ilerletmek istiyorum.
- I'd like to improve my Hungarian.
Ben İngilizcemi ilerletmek istiyorum.
- I want to improve my English.
Öğrenci ilerlemek zorunda.
- The pupil has to improve.
Sarımsak yemeğin lezzetini artırmak için kullanılır.
- Garlic is used to improve the taste of food.
Çevreyi iyileştirmek için.
- In order to improve the environment.
Tom hastaların yaşam kalitesini iyileştirmek için gücü dahilinde her şeyi yapıyor.
- Tom is doing everything within his power to improve the patients quality of life.
Durumu düzeltmek için daha çok çalışmalıyız.
- To improve the situation, we must work harder.
Rahip insanların maneviyatını geliştirmek için çalıştı.
- The priest tried to improve the people's morals.
Roosevelt, Amerika'nın Japonya ile ilişkileri geliştirmek için çok çalıştı.
- Roosevelt worked hard to improve America's relations with Japan.
Tom gerçekten geliştirmek istiyor.
- Tom really wants to improve.
İngilizce telaffuzumu geliştirmek istiyorum.
- I would like to improve my English pronunciation.
İngilizceni geliştirmek istiyorsan onun konuşulduğu ülkelere gitsen iyi olur.
- If you are to improve your English, you had better go to countries where it is spoken.
Kendimi geliştirmek için her şeyi yapmaya hazırım.
- I'm prepared to do anything to better myself.
İngilizceyi daha çok severim.
- I like English better.
Ben kahveyi daha çok severim.
- I like coffee better.
Tom bir sonraki sınavda daha iyi yapmak zorunda yoksa benim dersimde başarısız olacak.
- Tom has to do better on the next test or he'll fail my class.
Dünyamızı daha iyi yapmak için çalışalım.
- Let's try to make our world better.
Ne kadar çok çabalarsam çabalayayım, onu, onun yapabildiğinden daha iyi şekilde yapamam.
- No matter how hard I try, I can't do it any better than she can.
Daha iyi şekilde yapabileceğimizi düşünüyoruz.
- We know we can do better.
Mary sadece daha güzel değil fakat Alice'den daha iyi notlar alır.
- Mary isn't only prettier, but she gets better grades than Alice.
İnsanlar birbirleriyle dostça ilişkiler kurunca dünyanın daha güzel bir yer olmasını umut ediyorum.
- If people have friendly relationships, I hope the world will be a better place.
Seni azarlarsam, ilerlemeni istediğim içindir.
- If I scold you, it is that I want you to improve.
İlerleme için hâlâ yer var.
- There's still room for improvement.
... is, in a complementary sense, improve the governance and development capacity that can ...
... improve your skills. ...