ikna etmek

listen to the pronunciation of ikna etmek
التركية - الإنجليزية
persuade

He did his best to persuade her. - Onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.

She did her best to persuade him. - O, onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.

(Hukuk) convince

It is hard to convince John. - John'u ikna etmek zordur.

It was not easy to convince him. - Onu ikna etmek kolay olmadı.

{f} induce
have a way with
get round somebody
rope in
get around somebody
talk round
convince somebody of something
draw
fast-talk
prevail on
bring
talk somebody into
talk into
argue somebody into something
prevail up
bring oneself to
bring around
wheedle
influence
(Konuşma Dili) carry one's point
get round
prevail upon
sell somebody on
bring round
sell smb. on
to persuade; to convince; to prevail on/upon (someone) (to do something)
to persuade, to convince, to induce, to get round sb, to get around sb, to talk sb into
prevail
{f} assure
{f} entice
{f} coax
lead
{f} cajole
sweep off his feet
touch for
reason with
sell

It will be hard to convince the owner to sell his house. - Sahibi evini satmak için ikna etmek zor olacak.

It'll be hard to convince Tom to sell his house. - Tom'u evini satmak için ikna etmek zor olacak.

bring home to
{f} dispose
{f} satisfy
{f} interest
bring around/round
argue smb. into smth
win smb. round
{f} jolly
{f} win
{f} argue
(Fiili Deyim ) carry conviction
convince smb. of smth
fast talk
bring over
ikna et
convince

If my parents punished me for something I didn't do, I would tell them the truth and try to convince them of my innocence. - Eğer yapmadığım bir şey için ailem beni cezalandırdıysa , onlara doğruları söylerdim ve benim masumiyetle ilgili onları ikna etmeye çalışırdım.

He convinced his daughter to not marry Tom. - O, Tom'la evlenmemesi için kızını ikna etti.

ikna et
persuade

I figure that there is no point in trying to persuade him. - Onu ikna etmeye çalışmanın faydası olmadığını düşünüyorum.

The salesperson persuaded her to buy the dress. - Satış elemanı elbiseyi alması için onu ikna etti.

ikna et
talk into
ikna et
brought around
ikna et
{f} jolly
ikna et
induce
ikna et
{f} persuaded

Tom persuaded her into going to the movies with him. - Tom onu onunla birlikte sinemaya gitmesi için ikna etti.

The salesperson persuaded her to buy the dress. - Satış elemanı elbiseyi alması için onu ikna etti.

ikna et
bring around
ikna etme
persuasion
ikna et
overpersuade
ikna et
talkinto
ikna et
bringaround
ikna et
broughtaround
ikna et
convincing

Convincing Tom to do the right thing was hard. - Tom'u doğru şeyi yapması için ikna etmek zordu.

I had trouble convincing Tom to come. - Tom'u gelmeye ikna etme sorunum vardı.

ikna et
talk#into
ikna et
convinced

The evidence convinced us of his innocence. - Kanıt bizi onun masumluğuna ikna etti.

Tom convinced Mary that John was innocent. - Tom, John'un masum olduğu konusunda Mary'yi ikna etti.

ikna etme
suasion
ikna olmaya devam etmek
remain convinced
vermeye ikna etmek
coax smth. out of smb
yapmaya ikna etmek
wheedle into doing smth
yavaş yavaş ikna etmek
spoonfeed smth. to smb
التركية - التركية
İnandırmak, kandırmak
ikna etmek
المفضلات