She acknowledged that my statement was true.
- O, benim ifademin gerçek olduğunu kabul etti.
Kathleen's statements turned out to be true.
- Kathleen'in ifadelerinin gerçek olduğu çıktı.
To raise one's name in later generations and thereby glorify one's parents, this is the greatest expression of filial piety.
- Birinin adını daha sonraki kuşaklarda yükseltmek ve böylece birinin ebeveynlerini övmek, bu anne babaya saygının en büyük ifadesidir.
Tom watched them hurry through the doors, a disagreeable expression on his face.
- Tom, yüzünde tatsız bir ifade, onların kapılardan acele ile girişini izledi.
I wrote down every phrase in his speech that he stressed.
- Konuşmasında vurguladığı her ifadeyi not aldım.
He explained the literal meaning of the phrase.
- O, ifadenin tam anlamını açıkladı.
I have to think about it. I'll try to find another wording.
- Düşünmek zorundayım. Başka bir ifade tarzı bulmayı deneyeceğim.
I admit, my wording is a bit direct.
- İfademin biraz doğrudan olduğunu itiraf ediyorum.
Layla's conflicting testimony confused the court.
- Leyla'nın çelişkili ifadesi mahkemeyi şaşırttı.
Sami's testimony was extremely moving.
- Sami'nin ifadesi son derece dokunaklıydı.
Please feel free to express yourself.
- Lütfen kendinizi ifade etmekten çekinmeyin.
Express yourself as you please!
- İstediğiniz gibi kendinizi ifade edin.
Men sometimes perceive expressing emotions as a sign of weakness.
- Erkekler duyguları ifade etmeyi bazen bir zayıflık işareti olarak algılarlar.
Expressing your feelings is not a sign of weakness.
- Duygularını ifade etmek, zayıflık belirtisi değildir.
The evidence corresponds to his previous statement.
- Kanıt, bir önceki ifadeye karşılık gelir.
His facial expression was more sour than a lemon.
- Onun yüz ifadesi bir limondan daha fazla ekşiydi.
Her facial expression was more sour than a lemon.
- Onun yüz ifadesi bir limondan daha ekşiydi.
There was a scornful note in his voice.
- Sesinde küçümseyen bir ifade vardı.
Sami's testimony was extremely important.
- Sami'nin ifadesi son derece önemliydi.
I cannot express enough the importance of grammatical accuracy.
- Gramer doğruluğunun önemini yeterince ifade edemem.
There was a scornful note in his voice.
- Sesinde küçümseyen bir ifade vardı.