I stood aside to let them pass.
- Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.
I opened the window to let in some fresh air.
- Biraz temiz havanın girmesine izin vermek için pencereyi açtım.
Tom stepped aside to allow Mary to pass.
- Tom Mary'nin geçmesine izin vermek için kenara çekildi.
You have to allow for the boy's age.
- Çocuğun yaşı nedeniyle izin vermek zorundasın.
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
You are not allowed to violate the rules.
- Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.
You have to let me talk to them.
- Onlarla konuşmama izin vermek zorundasın.
I have to let you go.
- Gitmene izin vermek zorundayım.
I can't let him alone.
- Ben ona tek başına izin veremem.
Will you kindly let me have a look at it?
- Lütfen ona bir göz atmama izin verir misin?
He decided that if God didn't exist then everything was permitted.
- Tanrı olmasaydı, o zaman her şeye izin verileceğine karar verdi.
They were not permitted to cross into Canada.
- Onların Kanada'ya geçmeleri için izin verilmedi.
I will come, weather permitting.
- Hava izin verirse, gelirim.
After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner.
- Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.
No ambiguities are allowed in a contract.
- Bir sözleşmede belirsizliklere izin verilmez.
His mother will not consent to his going there alone.
- Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.
If I'd known that it would come to this, I would have never consented.
- İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.
Put out your cigarette. Smoking's not permitted here.
- Sigaranı söndür. Burada sigara içmeye izin verilmez.
They were not permitted to cross into Canada.
- Onların Kanada'ya geçmeleri için izin verilmedi.