i̇yileşmek

listen to the pronunciation of i̇yileşmek
التركية - الإنجليزية
get better

I want to get better at guitar. - Ben gitarda iyileşmek istiyorum.

We've got to get better. - Biz iyileşmek zorundayız.

To recover from an illness
To improve
recuperate, recover, regain one's health; improve
iyileşmek
get better

We've got to get better. - Biz iyileşmek zorundayız.

I want to get better at chess. - Satrançta iyileşmek istiyorum.

iyileşmek
recover

Most of Tom's friends know that he's a recovering alcoholic. - Tom'un arkadaşlarının çoğu onun iyileşmekte olan bir alkolik olduğunu biliyor.

Will it take long to recover? - İyileşmek uzun zaman alacak mı?

iyileşme
(Hukuk) recovery

You are now on the way to recovery. - Şimdi iyileşme yolundasın.

My wishes for your father's rapid recovery. - Babanızın çabuk iyileşmesi için isteklerim.

iyi
decent

Tom can't seem to find a decent job. - Tom iyi bir iş bulamıyor gibi görünüyor.

You had better go there in decent clothes. - Oraya uygun elbiselerle gitsen iyi olur.

iyi
well

That tie suits you very well. - Bu kravat sana çok iyi uyuyor.

These scissors don't cut well. - Bu makas iyi kesmiyor.

iyi
{s} good

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

I haven't a very good dictionary. - Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.

iyi
fine

Guinness is the finest of beers. - Guinness biraların en iyisidir.

He became the finest actor on the American stage. - O, Amerikan sahnesinde en iyi aktör oldu.

iyileşmek
come to
iyileşmek
improve
iyileşmek
pick up
iyileşmek
convalesce
iyileşmek
get well

If you want to get well, you need to keep taking this medicine. - Eğer iyileşmek istiyorsan bu ilacı almayı sürdürmelisin.

You can't rely on medicine alone if you want to get well. - İyileşmek istiyorsan yalnız tıpa güvenemezsin.

iyileşmek
to get better; to improve, to better; to recover, to convalesce, to recuperate, to heal, to mend, to rally
iyileşmek
do better
iyileşmek
amend
iyileşmek
come through
iyileşmek
mend
iyileşmek
heal up
iyileşmek
heal

It takes time to heal from a divorce. - Bir boşanmadan iyileşmek zaman alır.

iyileşmek
meliorate
iyileşmek
rally
iyileşmek
heal over
iyileşmek
cicatrize
iyileşmek
pull round
iyileşmek
come along
iyileşmek
pull through
iyileşmek
ameliorate
iyileşmek
perk oneself up
iyileşmek
to recover (from illness)
iyileşmek
perk oneself
iyileşmek
to get better, improve
iyi
{s} kind

I am deeply grateful to you for your kindness. - İyiliğin için sana derinden minnettarım.

I can't thank you enough for your kindness. - Ben senin iyiliğin için ne kadar teşekkür etsem azdır.

iyi
{s} just

He, just like you, is a good golfer. - O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.

Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen. - Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.

iyi
all right

As long as we love each other, we'll be all right. - Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

iyi
{s} alright

I need someone to hold me and tell me everything will be alright. - Beni tutacak ve bana her şeyin iyi olacağını söyleyecek birine ihtiyacım var.

I'm alright if you're alright. - Sen iyiysen ben iyiyim.

iyi
comfortable

It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild. - Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

iyi
OK
iyileşme
recruitment
iyi
decently
iyi
great

Bob and I are great friends. - Bob ve ben çok iyi arkadaşlarız.

Great care has been taken to use only the finest ingredients. - Sadece en iyi malzemeleri kullanmak için büyük özen gösterilmiştir.

iyi
{i} B
iyileşme
cure
iyileşmek
rise
hasta iyileşmek
be on the mend
iyi
straight

His eyes searched my face to see if I was talking straight. - Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

iyi
to the good
iyi
better

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

iyi
benevolent
iyi
suitable

One can hardly find a more suitable climate. - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.

iyi
nicely

Tom doesn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.

Tom didn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmadı

iyi
up to snuff

This translation is not quite up to snuff. - Bu çeviri oldukça iyi değil.

iyi
(Konuşma Dili) copacetic
iyi
passable
iyi
kindly
iyi
cool

Your dad is really cool. Not really. - Baban gerçekten iyidir. Pek sayılmaz.

When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good. - Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.

iyi
(Argo) keen
iyi
beneficent
iyi
sympathetic

A good doctor is sympathetic to his patients. - İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.

iyi
(Konuşma Dili) up to the mark
iyi
well-

The man is well-known all over the village. - Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.

Lincoln was not well-known. - Lincoln iyi tanınmıyordu.

iyi
prolificness
iyi
(Konuşma Dili) bully for you
iyi
{s} happy

Happy birthday, Muiriel! - İyi ki doğdun, Muiriel!

I decided to be happy because it's good for my health. - Mutlu olmaya karar verdim çünkü sağlığım için iyi.

iyi
likely

It is likely to be fine. - O, muhtemelen iyi olacak.

Tom said that he thought the economy was likely to get better. - Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.

iyileşme
(Politika, Siyaset) advance
iyileşme
get well

I want you to get well. - İyileşmeni istiyorum.

Tom wanted Mary to get well. - Tom Mary'den iyileşmesini istedi.

iyileşme
heal

Tom's broken arm took several weeks to heal. - Tom'un kırık kolunun iyileşmesi birkaç hafta sürdü.

The wound is not yet healed. - Yara henüz iyileşmedi.

iyileşmek
look
iyileşmek
{f} recuperate
iyileşmek
get over an illness
iyileşmek
ground
iyileşmek
better

Tom has gotten better at playing the clarinet since I last heard him play. - Tom onun çalışını son duyduğumdan beri klarnet çalmada daha da iyileşmektedir.

We've got to get better. - Biz iyileşmek zorundayız.

iyileşmek
reform
iyi
in good health, well. İ
iyi
right

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

Cheer up! Everything will soon be all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

iyi
goodish
iyi
bonny
iyi
{s} fair

Tom can dance fairly well, can't he? - Tom oldukça iyi dans edebilir, değil mi?

Tom did fairly well on the test he took yesterday. - Tom dün girdiği sınavda oldukça iyi yaptı.

iyi
o.k
iyi
nice

The table in that room is very nice. - Şu odadaki masa çok iyi.

It is lucky that the weather should be so nice. - Havanın o kadar iyi olması tesadüftür.

iyi
pretty

Tom can speak French pretty well. - Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşabilir.

Tom is pretty sure everything will go well. - Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.

iyi
up to scratch
iyi
salubrious
iyileşme
betterment
iyileşme
recuperation
iyileşme
upturn
iyileşme
melioration
iyileşmek
bounce back
iyileşmek
get over
iyileşmek
get on
iyileşmek
thrive
iyi
is good
iyi
good to
iyi
a well
iyileşme
healing

The healing can now begin. - Artık iyileşme başlayabilir.

This herbal ointment relieves pain and promotes healing. - Bu bitkisel merhem ağrıyı hafifletir ve iyileşmesini destekler.

iyileşme
getting better

Things keep getting better. - İşler iyileşmeye devam ediyor.

Although the life of Chinese people is getting better and better now, there is still room for improvement. - Çin halkının yaşamı şimdi gittikçe iyileşmesine rağmen, gelişme için hâlâ bir neden vardır.

iyileşme
convalescence
iyi
gratifying
iyi
agreeable
iyi
well enough

Tom didn't do well enough on the driver's test to get a driver's license. - Tom sürücü belgesini almak için sürücü testinde yeterince iyi yapamadı.

She is now well enough to work. - O, şimdi çalışmak için yeterince iyidir.

iyi
plentiful, abundant
iyi
good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
iyi
sound

That sounds good to me. - O bana iyi görünüyor.

That offer sounds too good to be true. What's the catch? - Bu teklif gerçek olamayacak kadar çok iyi görünüyor. Bit yeniği nedir.

iyi
okay

I think I’m going to be okay. - Sanırım iyi olacağım.

Are you okay? You look really sad. - İyi misin? Gerçekten üzgün görünüyorsun.

iyi
OK, OK
iyi
agree

This climate doesn't agree with me. - Bu iklim bana iyi gelmiyor.

Oysters don't agree with me. - İstiridye bana iyi gelmiyor.

iyi
dandy
iyi
handsome

He is handsome. In addition, he is good at sport. - O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.

A handsome man is a good reason to go to hell. - Yakışıklı bir adam, cehenneme gitmek için iyi bir nedendir.

iyi
bonzer
iyi
whole

Karam is the best student in the whole school. - Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.

As a whole his works are neither good nor bad. - Eserleri bir bütün olarak ne iyi nede kötü.

iyi
vintage
iyi
enviable
iyi
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

iyi
{f} luxuriate
iyileşme
upswing
iyileşme
amelioration
iyileşme
progress, recovery
iyileşme
(yara) cicatrization
iyileşme
improvement, getting better
iyileşme
convalescent

This food is perfect for a convalescent. - Bu yiyecek iyileşme için idealdir.

iyileşme
improvement

He stopped smoking for the improvement of his health. - Sağlığının iyileşmesi için sigara içmeyi bıraktı.

Although the life of Chinese people is getting better and better now, there is still room for improvement. - Çin halkının yaşamı şimdi gittikçe iyileşmesine rağmen, gelişme için hâlâ bir neden vardır.

iyileşme
recovery, getting well
iyileşme
progress
iyileşmek
{f} recruit
iyileşmek
return to health
iyileşmek
be recovered from
terleyerek iyileşmek
sweat out
yara iyileşmek
(wound) to heal
التركية - التركية
kapanmak
iyileşmek
İyi duruma gelmek
iyileşmek
Hastalıktan kurtulmak, sağlığı yerine gelmek, salah bulmak: "İyileşmek için en küçük bir gayret göstermiyorsun."- N. Cumalı
iyileşmek
Hastalıktan kurtulmak, sağlığı yerine gelmek, salâh bulmak
iyi
Bol, yararlı, kazançlı
iyi
Bol, yararlı, kazançlı. Çok
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan
iyi
istenilen nitelikleri taşıyan
iyi
İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
iyi
Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
iyi
Yerinde, uygun
iyi
Esen, sağlıklı
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
iyi
bih
iyileşme
İyileşmek işi
İyi
(Hukuk) BONUS
i̇yileşmek
المفضلات