i̇steksiz

listen to the pronunciation of i̇steksiz
التركية - الإنجليزية

تعريف i̇steksiz في التركية الإنجليزية القاموس.

isteksiz
unwilling

Tom seems to be unwilling to tell Mary what happened. - Tom ne olduğunu Mary'ye söylemek için isteksiz görünüyor.

Tom seems to be unwilling to tackle the problem. - Tom sorunla ilgilenmek için isteksiz görünüyor.

isteksiz
reluctant

George is reluctant to take on that difficult job. - George o zor işi almaya isteksizdir.

The directors were reluctant to undertake so risky a venture. - Yönetim kurulu üyeleri çok riskli bir girişimi üstlenmeye isteksiz.

istek
claim
istek
wish

My wishes for your father's rapid recovery. - Babanızın çabuk iyileşmesi için isteklerim.

She went against her parent's wishes, and married the foreigner. - O, ebeveynlerinin isteklerine karşı çıktı ve yabancı ile evlendi.

istek
request

The request became a hot political issue in the presidential campaign. - İstek başkanlık kampanyasında sıcak bir siyasi sorun haline geldi.

That's an unusual request. - Bu sıra dışı bir istek.

istek
want

We aim to satisfy our customers' wants and needs. - Müşterilerimizin istek ve gereksinimlerini karşılamayı amaçlıyoruz.

I'm willing to take care of your children, if you want me to. - Eğer benim yapmamı istiyorsan, senin çocuklarına bakmaya istekliyim.

istek
desire

Tom sometimes has trouble understanding other people's motives and desires. - Tom'un bazen diğer insanların güdülerini ve isteklerini anlama sorunu var.

isteksiz
wet
isteksiz
grudging

Tom grudgingly did what Mary asked him to do. - Tom Mary'nin yapmasını istediği şeyi isteksizce yaptı.

Tom grudgingly did what Mary asked. - Tom Mary'nin istediğini isteksizce yaptı.

isteksiz
averse
isteksiz
willy nilly
isteksiz
unwillingly
isteksiz
(Ticaret) involuntary
isteksiz
lukewarm
isteksiz
tepid
isteksiz
half-hearted

Doing something only half-heartedly is the worst thing you can do. - Bir şeyi sadece isteksizce yapmak yapabileceğin en kötü şeydir.

Tom laughed half-heartedly. - Tom isteksizce güldü.

isteksiz
faint
isteksiz
(Bilgisayar) coy
isteksiz
off

Tom seems to be unwilling to accept the bribe we're offering him. - Tom ona teklif ettiğimiz rüşveti kabul etmek için isteksiz görünüyor.

Tom seems to be unwilling to accept our offer. - Tom önerimizi kabul etmek için isteksiz görünüyor.

isteksiz
unenthusiastic

Tom seems unenthusiastic. - Tom isteksiz görünüyor.

Tom seemed unenthusiastic. - Tom isteksiz görünüyordu.

isteksiz
backwards
isteksiz
grudgingly

Tom grudgingly did what Mary asked him to do. - Tom Mary'nin yapmasını istediği şeyi isteksizce yaptı.

Tom grudgingly did what Mary asked. - Tom Mary'nin istediğini isteksizce yaptı.

isteksiz
involuntarily
isteksiz
gutless
isteksiz
indisposed
isteksiz
disinclined
isteksiz
backward
isteksiz
undesiring, undesirous, desireless; indifferent
isteksiz
repugnant
isteksiz
undesirous
isteksiz
unwilling; reluctant
isteksiz
jaded

Tom is jaded and cynical. - Tom isteksiz ve alaycıdır.

isteksiz
halfhearted
isteksiz
loath
isteksiz
unwilling, disinclined, indisposed, reluctant, half-hearted, grudging, involuntary, loath, averse (to); unwillingly, involuntarily, grudgingly
isteksiz
loth
isteksiz
undisposed
isteksiz
unwillingly; reluctantly
isteksiz
languid
isteksiz
sticky
istek
{i} will

I assume you are willing to take the risk. - Riski almaya istekli olduğunuzu varsayıyorum.

He was willing to care for that cat. - O,o kediye bakmak için istekliydi.

istek
{i} requirement
istek
{i} requisition
istek
{i} aspiration
istek
{i} urge

When I read about the untranslatability of some language, I feel an irresistable urge to go back to my desk and translate another novel. - Bir dilin çevirilemezliği hakkında bir şey okuduğum zaman, çalışma masama dönüp başka bir roman çevirmek için karşı konulmaz bir istek duyuyorum.

isteksiz olarak
reluctantly

Tom reluctantly published Mary's tragic novel. - Tom, Mary'nin trajik romanını isteksiz olarak yayınladı.

He reluctantly went to see her. - Onu görmeye isteksiz olarak gitti.

istek
mind
istek
(Ticaret) sale

One of the items on your wish list is on sale. - İstek listendeki öğelerden biri satlıktır.

Tom assumes Mary will be willing to help with the bake sale. - Tom Mary'nin fırın satışında yardım etmeye istekli olacağını farzediyor.

istek
(Bilgisayar) prompt
istek
accord
istek
(Ticaret) motive

Tom sometimes has trouble understanding other people's motives and desires. - Tom'un bazen diğer insanların güdülerini ve isteklerini anlama sorunu var.

istek
calling
istek
fancy
istek
rush
istek
dream
istek
market
istek
thirst
istek
drily
istek
ambition
istek
(Ticaret) motivation
isteksiz olmak
languish
istek
run
istek
zeal

She was a zealous worker for charity. - Yardım için istekli bir çalışandı.

istek
eagerness
istek
demand

I gave in to her demands. - Onun isteklerine boyun eğdim.

You must not give way to those demands. - Bu isteklere boyun eğmemelisin.

istek
{i} wanting
istek
appetite
istek
avidity
istek
vision
istek
disposition
istek
ardour
isteksiz
half hearted
isteksiz
{i} plodding
isteksiz
unwilled
istek
{i} hunger
istek
{i} bent
isteksiz
reluctant to
istek
enthusiasm
istek
pleasure
istek
wish, desire, aspiration; appetite; demand, sale; request
istek
readiness
istek
Grace
istek
alacrity
istek
propensity
istek
wish, desire
istek
device
istek
instance
istek
intentness
istek
earnestness
istek
inclination, appetite
istek
devoutness
istek
adjuration
istek
desiderative
istek
{i} studiousness
istek
{i} suit
istek
{i} stomach
istek
{i} relish
istek
prurient
istek
wants

We aim to satisfy our customers' wants and needs. - Müşterilerimizin istek ve gereksinimlerini karşılamayı amaçlıyoruz.

Separate your wants from your needs. - İsteklerinizi ihtiyaçlarınızdan ayırın.

isteksiz
loath,loth
isteksiz
jade

Tom is jaded and cynical. - Tom isteksiz ve alaycıdır.

isteksiz
indispose
isteksiz kimse
wet
isteksiz olmak
grudge
isteksiz olmak
be sticky about doing smth
isteksiz olmak
be reluctant to
isteksiz olmak
be loath
isteksiz olmak
be unwilling to do
isteksiz şekilde
(deyim) with a bad grace
التركية - التركية
iştahsız
isteksiz
Bir işi yapmaya isteği olmayan, gönülsüz: "İsteksiz gözlerle listeye şöyle bir baktı."- Ç. Altan. İsteksizce: "Güneş de bu duman yığınının içine dalıyor, isteksiz kaybolup gidiyor."- R. H. Karay
isteksiz
Bir işi yapmaya isteği olmayan, gönülsüz
İstek
talep
istek
Bir şeye duyulan eğilim, arzu: "Yanıma yaklaşan gölge, o eski şarkıyı gerçek bir istekle tekrarlıyordu."- Ç. Altan
istek
Yerine getirilmesi başkasından istenilen şey, talep. İstek ve niyet kavramı veren isteme kipi
istek
İstek ve niyet kavramı veren isteme kipi.Türkçede bu kip fiil kök veya gövdesine -a/-e eki getirilerek kurulur
istek
Yerine getirilmesi (başkasından) istenilen şey, talep
istek
Belirli bir ihtiyacı karşılayacağı düşünülen nesne veya duruma karşı duyulan özlem, arzu
istek
Bir şeye duyulan eğilim, arzu
istek
(Osmanlı Dönemi) talep
İstek
özenç
i̇steksiz
المفضلات