Kemal Tahir narrates the occupation days of Istanbul in 1920s in his book named The People Of The Slave City.
- Kemal Tahir Esir Şehrin İnsanları isimli kitabında İstanbul'un 1920'li yıllardaki işgal günlerini anlatır.
What is your occupation? What do you do here?
- İşin ne ? Burada ne yapıyorsun?
In North America, business operates on the customer is always right principle.
- Kuzey Amerika'da işler, Her zaman müşteri haklıdır. prensibi ile yapılır.
Yuriko is planning to move into the furniture business.
- Yuriko, mobilya işine taşınmayı planlıyor.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine pachinko oynayarak tüm vaktini harcıyor.
She decided to quit her job.
- İşinden ayrılmaya karar verdi.
He is my working mate.
- O benim iş arkadaşımdır.
After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
Don't meddle in his affairs.
- Onun işlerine karışmayın.
He has no connection with this affair.
- Onun bu işle ile hiçbir bağlantısı yoktur.
I couldn't finish my assignments.
- İşlerimi bitiremedim.
Any doubts with the assignment?
- Ödevle ilgili kafasında soru işareti olan?
Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
- Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
Workers are taking a financial beating in the employment crisis.
- İşçiler iş krizinde mali yenilgi alıyorlar.
All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
- Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
What do you think caused him to lose his job?
- Onun işini kaybetmesine neyin sebep olduğunu düşünüyorsun?
My mother does her usual shopping on her way home from work.
- Annem işten eve gelirken günlük alışverişini yapar.
The authorities fined the shop because of a disorder in the electronic balance.
- Elektronik terazideki bir arıza nedeniyle yetkililer işyerine para cezası verdi.
Here is your appointment card.
- İşte, randevu kartınız.
I canceled my appointment because of urgent business.
- Acil bir işten dolayı randevumu iptal ettim.
I cooperated with him in the task.
- Görevde onunla işbirliği yaptım.
He is not up to the task.
- O, iş için uygun değil.
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
- Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
I have a mission to accomplish.
- Yapacak bir işim var.
Tom abandoned the mission and quit his job.
- Tom görevini terk etti ve işinden ayrıldı.
I postponed doing my housework for a few hours.
- Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
She has a gigantic appetite.
- Onun devasa bir iştahı vardır.
I think everything is functional.
- Sanırım her şey işlevsel.
What did they add this needless function for?
- Bu gereksiz işlevi ne için eklediler?
Tom didn't show up for work today.
- Tom bugün işe gelmedi.
I want a hot shower before I go back to work.
- İşe geri dönmeden önce sıcak bir duş istiyorum.
Here's a piece of paper.
- İşte bir parça kağıt.
Here's a piece of candy.
- İşte bir parça şeker.
He is my working mate.
- O benim iş arkadaşımdır.
I'm ready to start working whenever you are.
- Sen her ne zaman hazır olursan, ben işe başlamaya hazırım.
Her novel ideas are time and again getting her into trouble with her more conservative colleagues.
- Onun yeni fikirleri daha tutucu iş arkadaşlarıyla sık sık başını derde sokuyor.
It was dark, so Tom had trouble reading the street sign.
- Karanlıktı, bu yüzden Tom cadde işaretini okumada sıkıntı çekti.
We should draw the line between public and private affairs.
- Biz resmî ve özel işler arasına çizgi çizmeliyiz.
What line of work are you in?
- Hangi iş dalındasınız?
He is holding up her work.
- O onun işini engelliyor.
Tom was unable to hold a job or live by himself.
- Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
They will organize a labor union.
- Bir işçi sendikası düzenleyecekler.
In England, Labor Day is in May.
- İngiltere'de işçi bayramı mayıstadır.
The boy often runs errands.
- Çocuk sık sık getir götür işleri yapar.
Tom had to run an errand.
- Tom bir iş için koşmak zorunda kaldı.
Mr Tom Jones has agreed to serve as the project leader for this new work item.
- Bay Tom Jones bu yeni iş için proje lideri olarak görev yapmayı kabul etti.
We should collaborate on the project.
- Proje üzerinde işbirliği yapmalıyız.
In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
- Tokyo borsasında, yaklaşık 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
Would you like to trade jobs?
- İşleri takas etmek ister misiniz?
I have a great deal to do tonight.
- Bu gece yapacak çok işim var.
I have a lot of things that I must deal with.
- İlgilenmem gereken çok işim var.
I keep a daily record of my business dealings.
- İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others.
- Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.
Tom is always postponing things.
- Tom işleri her zaman erteliyor.
When my interview was postponed until 3, I wandered around killing time.
- İş görüşmem ertelenince saat 3'e kadar boş boş gezdim.
The two main operations in calculus are the integral and the derivative.
- İntegral ve türev, kalkülüs'te iki ana işlemdir.
Modern computers carry out ten to the ninth power (10^9) operations per second.
- Modern bilgisayarlar saniyede on üzeri dokuz (10^9) işlem yapıyor.
Hans Bethe won the 1967 Nobel Prize in Physics for his work concerning energy production in stars.
- Hans Bethe 1967'de yıldızlarda enerji üretimi hakkındaki işi için fizik nobel ödülünü kazandı.
Tom always meddles in affairs that do not concern him.
- Tom her zaman kendini ilgilendirmeyen işlere karışır.
He has a good position in a government office.
- Hükümet konağında iyi bir işi var.
He occupies a prominent position in the firm.
- O, firmada önemli bir konumu işgal eder.
Tom is usually useless in these situations.
- Tom genellikle bu durumlarda işe yaramaz.
This situation would suit Tom.
- Bu durum Tom'un işine gelir.
I have to close this transaction within a week.
- Bir hafta içinde bu işlemi kapatmak zorundayım.
This transaction was carried out in yen, rather than US dollars.
- İşlem ABD dolarından daha ziyade yenle gerçekleştirilmiştir.
It's your duty to finish the job.
- İşi bitirmek sizin göreviniz.
Your duty is to save your country from a foreign invasion.
- Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
Computers have invaded every field.
- Bilgisayarlar her yeri işgal etti.
Deeds are better than words.
- İşler sözlerden daha iyidir.
You have to turn words into deeds.
- Sözleri işlere çevirmek zorundasın.
Tom is all talk and no action.
- Tom çok konuşan ve az iş yapan biridir.
To all appearances, their actions haven't borne fruit.
- Görünüşe bakılırsa, onların eylemleri işe yaramadı.
The invasion of other countries is a shameful action.
- Başka ülkelerin işgali utanç verici bir etkinliktir.
To all appearances, their actions haven't borne fruit.
- Görünüşe bakılırsa, onların eylemleri işe yaramadı.
The only thing that matters is whether or not you can do the job.
- Önemli olan tek şey, işi yapabilip yapamayacağındır.
I am going to ascertain the truth of the matter.
- Ben işin aslını anlayacağım.
This seems to be a busy place.
- Bu işlek bir yer gibi gözüküyor.
My brother is a well doer. He was just at the wrong place at the wrong time.
- Erkek kardeşim iyi bir işyapandır. O sadece yanlış zamanda yanlış yerdeydi.
Tatoeba should not admit as collaborators those who only wish to denigrate its image and demean its activity.
- Tatoeba, yalnızca imajını kötülemek ve faaliyetini aşağılamak isteyenleri işbirlikçi olarak kabul etmemeli.
Tom is showing no signs of brain activity.
- Tom hiçbir beyin aktivitesi işareti göstermiyor.
Tom doesn't like Mary calling him at work.
- Tom, Mary'nin onu iş yerinde aramasından hoşlanmıyor.
I don't like my wife calling me at work.
- Karımın beni iş yerinde aramasından hoşlanmam.
Regulations protect workers.
- Düzenlemeler işçileri korur.
There need to be new regulations for export businesses.
- İhracat işletmeleri için yeni düzenlemeler olmalı.
I keep a daily record of my business dealings.
- İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
You'll have to come back in a while: the man dealing with that business has just gone out.
- Kısa bir süre içinde tekrar gelmek zorunda kalacaksın: o işle ilgilenen adam az önce dışarı çıktı.
Tom did a professional job.
- Tom profesyonel bir iş çıkardı.
Layla did a professional job.
- Leyla profesyonel bir iş çıkardı.
This establishment attracts a clientele of both tourists and businessmen.
- Bu şirket hem turistlerden hem de iş adamlarından müşteri çekiyor.
He has a good position in a government office.
- Hükümet konağında iyi bir işi var.
I have an important business to attend to in my office.
- Ofisimde ilgilenecek önemli bir işim var.
He has always associated with large enterprises.
- O her zaman büyük işletmeler ile ilişki kurmuştur.
The success of the enterprise astonished everybody.
- İşletmenin başarısı herkesi şaşkına çevirdi.
May I be of further service?
- Bir işe yarayabilir miyim?
In the United States, 20 million new jobs have been created during the past two decades, most of them in the service sector.
- Amerika Birleşik Devletlerinde, geçtiğimiz yirmi yıl boyunca 20 milyon yeni iş yaratılmıştır, onların çoğu hizmet sektöründedir.
I've got better things to do than to keep track of what Tom's doing.
- Tom'un yaptıklarını izlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
I have better things to do than stand here and take your insults.
- Burada durmak ve senin hakaretlerini dinlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
My father was late for work this morning because of a traffic jam.
- Babam bu sabah trafik sıkışıklığı nedeniyle işe geç kaldı.
It's horrible to get caught in rush hour traffic.
- İş çıkışındaki yoğun trafiğe yakalanmak korkunçtur.
I have loads of things to do.
- Yapacak bir sürü işim var.
Here comes another bus load of tourists.
- İşte başka bir otobüs dolusu turist geliyor.
You really are a piece of work.
- Sen gerçekten işin bir parçasısın.
He's a real piece of work.
- O, işin gerçek bir parçası.
Tom is not a lazy boy. As a matter of fact, he works hard.
- Tom tembel bir çocuk değildir, İşin aslına bakarsanız, o çok çalışır.
I will find out how the medicine works.
- İlacın nasıl işe yaradığını öğreneceğim.
İşlemeyen demir pas tutar.
- İşleyen demir paslanmaz.