işaretsiz

listen to the pronunciation of işaretsiz
التركية - الإنجليزية
Unmarked

Police followed Dan in unmarked cars. - Polis işaretsiz arabalarda Dan'ı izledi.

Fadil was buried in an unmarked grave. - Fadıl, işaretsiz bir mezara gömüldü.

unsigned
işaret
marker

I need three markers. - Üç tane işaretleyiciye ihtiyacım var.

işaret
cue

Tom doesn't understand social cues. - Tom sosyal işaretleri anlamıyor.

işaret
{s} signal

Stand by for my signal. - İşaretim için beklemede kalın.

He signaled that I should follow him. - O, benim onu izlemem gerektiğinin işaretini verdi.

işaret
mark

She put a red ribbon on her umbrella as a mark. - O, şemsiyesine bir işareti olarak kırmızı bir kurdele koydu.

What does this mark mean? - Bu işaret ne anlama geliyor?

işaret
{i} token
işaret
{i} sign

A long tongue is a sign of a short hand. - Uzun bir dil, kısa bir elin işaretidir.

I can't see the road signs in this fog. - Bu siste yol işaretlerini göremiyorum.

işaret
{i} trace
işaret
{i} gesture

Tom gestured for Mary to go inside. - Tom Mary'nin içeri girmesi için işaret etti.

Tom gestured for Mary to sit down. - Tom Mary'nin oturması için işaret etti.

işaret
glimpse
işaret
indication

I see no indication of that ever happening. - Onun olup bittiğine dair bir işaret görmüyorum.

The cursing tongue is an indication of a bad heart. - Küfürlü dil, kötü bir kalbin işaretidir.

işaret
{i} indicator
işaret
{i} earmark
işaret
{i} signature
işaret
badge
işaret
{i} touch

The old German mail carrier did not want to touch the package marked gift. - Yaşlı Alman posta taşıyıcı hediye işaretli pakete dokunmak istemedi.

işaret
landmark

Are there any landmarks? - Doğal sınır işaretleri var mı?

işaret
(Tıp) label
işaret
flag
işaret
marking

There is a fence marking the boundary between our yard and the neighbor's. - Bizim ve komşunun avlusu arasındaki sınırı işaretlemek için bir çit vardır.

This dog breed has very special markings. - Bu köpek ırkının çok özel işaretleri var.

işaret
(Bilgisayar) mark with
işaret
stamp
işaret
precursor
işaret
bookmark
işaret
(Matematik) notation
işaret
reference mark
işaret
singe
işaret
colour
işaret
vestige
işaret
portent
işaret
harbinger
işaret
hint
işaret
spark
işaret
tittle
işaret
denotation
işaret
pledge
işaret
motion

The patrolman motioned me to pull over. - Kenara çekilmem için polis bana işaret etti.

I motioned for her to sit down. - Onun oturması için ona işaret ettim.

işaret
prognostic
işaret
stencil
işaret
semeion
işaret
score
işaret
augury
işaret
beacon

The advent of the euro is the beacon for the new millennium. - Euronun gelişi yeni binyılın işaretidir.

işaret
chop
işaret
character
işaret
graph
işaret
logotype
işaret
index

My index finger was suddenly itchy. - İşaret parmağım birden kaşındı.

He grabbed the butterfly with his thumb and index finger. - O, başparmak ve işaret parmağıyla kelebeği yakaladı.

işaret
logo
işaret
clew
işaret
gesture, signal
işaret
symbol
işaret
ensign
işaret
device
işaret
clue
işaret
distinguishing mark
işaret
sign, indication; mark; signal
işaret
foretoken
işaret
note
işaret
{i} representation
işaret
diacritic
işaret
mort
işaret
monomark
işaret
{i} symptom
işaret
pressmark
işaret
{i} prognostication
işaret
caret
işaret
kenning
işaret
nod

A nod is a sign of agreement. - Bir baş sallama bir onay işaretidir.

Tom signaled Mary with a nod. - Tom başını sallayarak Mary'ye işaret etti

işaret
{i} tick
işaret
segno
التركية - التركية
İşareti olmayan
işaret
Anadolu da sessiz ve sözsüz oyunlara veriLen ad
işaret
El, yüz hareketleriyle gösterme
işaret
Belirti, gösterge, levha, tabela, alamet
işaret
Anlam yükletilen şey, anlamlı iz, im
işaret
El, yüz hareketleriyle gösterme: "Artık işaretleri bırakmış, konuşuyor, bir taraftan da saçlarını düzeltiyor."- R. H. Karay
İŞARET
(Osmanlı Dönemi) Ist: Doğrudan doğruya olmadan, hatırlatma suretiyle verilen emir. (Münasebat-ı tevafukiye eğer taaddüt etse ve ayrı ayrı cihetinden bir hâdiseye muvafık gelse, hem bilhassa makama mutabık, hem bilhassa kelâmın mânâsına muvafık ve müeyyid olsa, o muvafakat o vakit işaret derecesine çıkar. Evet muzaaf münasebet, işarettir. M.)
İŞARET
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyi bir vasıta ile (el, göz, kaş veya parmakla) göstererek bildirmek
İŞARET
(Osmanlı Dönemi) Nişan, alâmet, belli bir iz
İşaret
im
İşaret
bel
İşaret
(Osmanlı Dönemi) DELALET
İşaret
sim
işaretsiz
المفضلات