Mary çabucak hastaneye gitti.
- Mary hurried to the hospital.
Babalarını kurtarmak için acele ettiler.
- They hurried to their father's rescue.
Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.
- Because they had no time to spare, they hurried back to town.
Nick otobüsü yakalamak için acele etti.
- Nick hurried to catch the bus.
Biz otobüse yetişmek için acele ettik.
- We hurried to catch the bus.
Eve gitmek için acelesi vardı.
- She was in a hurry to go home.
Aceleyle havaalanına gitti.
- He went to the airport in a hurry.
Acele etmek zorunda olmadığımızı söyledim.
- I said we don't have to hurry.
Acele etmek için herhangi bir büyük neden var gibi görünmüyor.
- It doesn't look like there's any big reason to hurry.
Misafirlerimiz bir telaş içindeler.
- Our guests are in a hurry.
Tom'un, eve dönmek için özel bir telaşı yoktu.
- Tom was in no particular hurry to get back home.
Çabuk ol, yoksa treni kaçıracağız.
- Hurry up, or we'll miss the train.
Tom, çabuk ol. Geliyorum!
- Tom, hurry up. I'm coming!
Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
- Hurry up, or you will be late for the last train.
Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
- Hurry up, or you'll miss the train.
Tom aceleyle odayı terk etti.
- Tom left the room hurriedly.
Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.
- At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders.
O bunu telaşla yazdı.
- He wrote it hurriedly.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
- I had to hurry the work.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
- I had to hurry the work.
If you don't hurry you wont finish on time.
... issuing hurried pace rationalizations for what actually ...