Yalın bir İngilizce ile konuşma yaptı.
- He made a speech in plain English.
Bayan Yamada büyüleyici Japon masalını düz Japoncaya çevirdi.
- Ms. Yamada translated the fascinating fairy tale into plain Japanese.
O, düz mavi bir elbise giydi.
- She wore a plain blue dress.
Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
- I'm just a plain office worker.
Sadece beyaz kağıt yeterli.
- Plain white paper will do.
Nehir düzlükte menderesler çiziyor.
- The river meanders across the plain.
Let me be plain with you: I don't like her.