She knows nothing about your family.
- Aileniz hakkında hiçbir şey bilmiyor.
That'll change nothing.
- O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
I've never seen such a wonderful sunset.
- Böyle harika bir günbatımı hiç görmemiştim.
I had never seen a panda until I went to China.
- Çin'e gidene kadar hiç panda görmemiştim.
Any house is better than none.
- Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.
I hope that none of them got into an accident.
- Onlardan hiçbirinin kaza geçirmediğini umuyorum.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
There wasn't anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
Nobody got zero in that test.
- Hiç kimse o testten sıfır almadı.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
The amount of smoke that comes out of an electronic cigarette isn't bad at all.
- Elektronik sigaradan çıkan duman miktarı hiç fena değil.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
Have you ever been to Canada?
- Hiç Kanada'ya gittin mi?
I have no idea what I ought to do.
- Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.
He is not at all a gentleman.
- O hiç centilmen değil.
What that politician said is not at all true.
- O politikacının söylediği hiç gerçek değil.
There's no bread whatsoever in this house.
- Bu evde hiç ekmek yok.
Tell Tom I don't need his help whatsoever.
- Tom'a onun yardımına hiç ihtiyacım olmadığını söyle.
I am far from satisfied with the result.
- Sonuçtan hiç memnun değilim.
It is far from easy to understand it.
- Bunu anlamak hiç de kolay değil.
You must be tired after a long day. No, not in the least.
- Uzun bir günün ardından yorgun olmalısın. Hayır, hiçbir şekilde.
You are not in the least happy.
- Sen hiç mutlu değilsin.
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
Whatever happens, I won't tell anybody about it.
- Ne olursa olsun, hiç kimseye bunun hakkında bir şey anlatmayacağım.
When he is drunk, he grumbles and fights. When he is sober, he lies on whatever comes to hand and says nothing.
- O sarhoşken, homurdanıyor ve kavga ediyor. O ayıkken, eline ne gelirse atıyor ve hiçbir şey söylemiyor.
He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion.
- O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.
Death in no way differs from life.
- Ölüm hiç bir şekilde yaşamdan farklı değildir
It is in no way an easy job.
- Bu, hiç bir şekilde kolay bir iş değil.
Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
No river in the world is longer than the Nile.
- Dünyada hiçbir nehir Nil'den daha uzun değildir.
Don't you ever dust this place?
- Bu yerin hiç tozunu almıyor musun?
Is there any home remedy for dust mites?
- Toz akarları için hiç ev çözümü var mı?
There was hardly anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
He was born so poor that he received hardly any school education.
- O kadar fakir doğdu ki hiç okul eğitimi almadı.
She is by no means angelic.
- O hiçbir şekilde anjelik değildir.
Nick is by no means satisfied with the reward.
- Nic hiçbir şekilde ödülden memnun değil.
Do people ever accuse you of being superficial?
- İnsanlar seni hiç yüzeysel olmakla suçlar mı?
The next morning the White Duck wandered round the pond, looking for her little ones; she called and she searched, but could find no trace of them.
- Ertesi sabah Beyaz Ördek, yavrularını arayarak göletin etrafında dolandı durdu; isimleriyle seslendi, aradı taradı ama onlara dair hiçbir ize rastlayamadı.
Have your ever followed the White Rabbit to its hole?
- Sen hiç beyaz tavşanı deliğine kadar izledin mi?
Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
- Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.
Anybody is better than nobody.
- Herhangi biri hiç kimsenin olmamasından daha iyidir.
No one shall be arbitrarily deprived of his property.
- Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez.
No one may be compelled to belong to an association.
- Hiç kimse bir derneğe üye olmaya zorlanamaz.
There was hardly anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
We will not tolerate anyone who engages in terrorism.
- Teröre bulaşan hiç kimseye müsamaha göstermeyeceğiz.
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
Nobody can be a head coach of a soccer team without being a soccer player.
- Hiç kimse futbolcu olmadan bir futbol takımının teknik direktörü olamaz.
You could at least take a shower.
- Hiç değilse duş alabilirsin.
You could at least say thank you.
- Hiç olmazsa teşekkür ederim diyebilirsin.
Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
- Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
None of us are perfect.
- Hiç birimiz mükemmel değiliz.
None of us speak French.
- Hiç birimiz Fransızca bilmiyor.
None of us are perfect.
- Hiç birimiz mükemmel değiliz.
None of Tom's classmates knew who his father was.
- Tom'un sınıf arkadaşlarından hiç birisi, onun babasının kim olduğunu bilmiyordu.
Neither of them looks happy.
- Onlardan hiç biri mutlu görünmüyor.
Tom has no classes at all on Monday.
- Tom'un pazartesi günü hiç dersi yok.
Tom paid no attention to Mary at all.
- Tom, Mary'ye hiç de kulak asmadı.
Do I annoy you? No, not at all.
- Sizi rahatsız ediyor muyum? Hayır, hiç de değil
Are you still mad at me? No, not at all.
- ''Bana hala kızgın mısın?'' ''Hayır hiç de değil.''
Are you tired? No, not at all.
- Yorgun musun? Hayır, hiç değil.
Do you mind my smoking here? No, not at all.
- Sizce burada sigara içmemin sakıncası var mı? Hayır, hiç değil.
It snowed for many days together.
- Hiç durmadan günlerce kar yağdı.
The stew was not half bad.
- Güveç hiç fena değildi.
No man received enough votes to win the nomination.
- Hiç kimse adaylığı kazanmak için yeterli oy almadı.
No man can be a patriot on an empty stomach.
- Hiç kimse boş mideyle vatansever olamaz.
None can do it as good as Tom can.
- Hiç kimse onu Tom'un yapabildiği kadar iyi yapamaz.
A friend to all is a friend to none.
- Herkes için bir arkadaş hiç kimse için bir arkadaştır.
She is a beauty, admittedly, but she has her faults.
- Hiç kuşkusuz o bir güzel, ama onun hataları var.
He is admittedly an able leader.
- O hiç kuşkusuz yetenekli bir lider.
That car is no doubt in an awful condition.
- O araba hiç kuşkusuz korkunç bir durumda.
Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
- Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
At any rate, it will be a good experience for you.
- Hiç olmazsa, bu sizin için iyi bir deneyim olacaktır.
We have to investigate the cause at any rate.
- Hiç olmazsa nedenini araştırmalıyız.
Tom hardly ever studies after 10:00 p.m.
- 10:00 sonra Tom hemen hemen hiç çalışmaz.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
I hardly ever take my dog for a walk.
- Köpeğimi hemen hemen hiç yürüyüşe götürmem.
I hardly ever use cash anymore.
- Artık hemen hemen hiç nakit kullanmıyorum.
Tom hardly ever watches TV.
- Tom neredeyse hiç TV izlemez.
Unfortunately I hardly speak any German.
- Ne yazık ki neredeyse hiç Almanca konuşamıyorum.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
It's hardly raining at all.
- Hemen hemen hiç yağmur yağmıyor.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.