تعريف heyecanlanma في التركية الإنجليزية القاموس.
- excitability
- twittering
- heyecanlanmak
- get excited
- heyecan
- thrill
We had a thrilling time at the theme park.
- Biz tema parkında heyecan verici bir zaman geçirdik.
My cat is thrilled with joy when she gets fish for dinner.
- Kedi akşam yemeği için balık aldığında sevinçten heyecanlandı.
- heyecan
- {i} excitement
Her heart was throbbing with excitement.
- Heyecandan kalbi titriyordu.
Don't you want a little excitement?
- Birazcık heyecan istemez misin?
- heyecanlanmak
- be excited
- heyecan
- sensation
That was a respectable performance, but it definitely wasn't sensational.
- Bu saygın bir performans oldu, ama kesinlikle heyecan verici değildi.
The movie created a great sensation.
- Film büyük bir heyecan yarattı.
- heyecan
- excitement, thrill, flutter, fluster, the jitters, kick; enthusiasm, emotion
- heyecan
- {i} fever
You're still feverish.
- Sen hâlâ heyecanlısın.
- heyecan
- {i} emotion
She didn't display any type of emotion.
- O herhangi tipte heyecan göstermedi.
Tom listened to what Mary had to say without showing any emotion.
- Tom Mary'nin söylemek zorunda olduğu şeyi herhangi bir heyecan göstermeden dinledi.
- heyecan
- {i} spice
- heyecanlanmak
- {f} thrill
- heyecan
- affect
- heyecan
- {i} stir
The news is creating a stir.
- Haber heyecan yaratıyor.
The news caused a huge stir.
- Haber büyük bir heyecan yarattı.
- heyecanlanmak
- {f} stir
- heyecan
- taking
- heyecan
- trepidation
- heyecan
- jitter
- heyecan
- agitate
Tom was in a very agitated state.
- Tom çok heyecanlı bir durumdaydı.
I feel tense and agitated when I have too much work to do.
- Yapacak çok işim olduğu zaman gergin ve heyecanlı hissediyorum.
- heyecan
- ery
- heyecan
- enthusiasim
- heyecan
- whirl
- heyecan
- turn
He turns me on when he wears those clothes.
- O, bu elbiseyi giydiği zaman beni heyecanlandırır.
She turned on her lover.
- O, aşkını heyecanlandırdı.
- heyecan
- ardour
- heyecan
- storm
- heyecan
- flutter
- heyecan
- buck fever
- heyecan
- perturbation
- heyecan
- scene
That's a heartwarming scene.
- Bu heyecanlandırıcı bir sahne.
- heyecan
- flurry
- heyecan
- tumult
- heyecan
- spirit
- heyecan
- jitters
- heyecan
- ferment
- heyecan
- feeling
- heyecan
- tizzy
- heyecan
- stew
- heyecanlanmak
- get carried away
- heyecanlanmak
- ferment
- Heyecanlanmak
- flash up
- heyecan
- vibe
- heyecan
- excited to
- heyecan
- thrill to
It's always a thrill to play with you.
- Seninle oynamak her zaman bir heyecan.
- heyecanlanmak
- Get excited, be excited, thrill, be hyped up, flush, fluster, hot up, stir, take on, work oneself up
- heyecanlanmak
- over excited
- heyecan
- ardour [Brit.]
- heyecan
- animation
- heyecan
- flush
- heyecan
- fermentation
- heyecan
- agitation
- heyecan
- flap
- heyecan
- ardor
- heyecan
- commotion
- heyecan
- fire
- heyecan
- excitement; ardor; agitation; emotion
- heyecan
- enthusiasm
The children played in the mud with enthusiasm.
- Çocuklar heyecanla çamurda oynadılar.
I don't share your enthusiasm.
- Ben de senin heyecanını paylaşmıyorum.
- heyecan
- exaltation
- heyecan
- dither
- heyecan
- bang
- heyecan
- drama
It was a dramatic moment.
- Heyecan verici bir andı.
- heyecan
- suspense (pleasant excitement as to the outcome of a situation)
- heyecan
- the shivers
- heyecan
- tension
- heyecan
- {i} kick
Did you do it just for kicks?
- Sadece heyecan olsun diye mi bunu yaptın?
He killed the old lady just for kicks.
- Sadece heyecan olsun diye yaşlı bayanı öldürdü.
- heyecan
- {i} rhapsody
- heyecan
- {i} vibes
- heyecan
- fluster
- heyecan
- {i} yeast
- heyecan
- swivet
- heyecan
- splash
- heyecan
- {i} twitter
- heyecan
- state
Tom was in a very agitated state.
- Tom çok heyecanlı bir durumdaydı.
- heyecan
- {i} ruffle
- heyecan
- {i} furore
- heyecan
- {i} wallop
- heyecan
- frisson
- heyecan
- {i} furor
- heyecan
- {i} vibration
- heyecan
- {i} pucker
- heyecan
- {i} warmth
- heyecan
- {i} springtide
- heyecan
- {i} glow
- heyecan
- razzle dazzle
- heyecan
- {i} tingle
- heyecan
- {i} shiver
- heyecanlanmak
- hot up
- heyecanlanmak
- to get excited; to get agitated
- heyecanlanmak
- to get excited, to get carried away
- heyecanlanmak
- take on
- heyecanlanmak
- work oneself up
- heyecanlanmak
- flush
- heyecanlanmak
- fluster
- heyecanlanmak
- be hyped up
- heyecanlanmak
- loose countenance
- heyecanlanmak
- flurry
- heyecanlanmak
- (Fiili Deyim ) get het up