hesaplı

listen to the pronunciation of hesaplı
التركية - الإنجليزية
economical
well-balanced
rational, moderate, reasonable
economic
calculated
economical " ekonomik; thrifty, frugal" " tutumlu; carefully considered, planned; temperate, moderate" ölçülü
carefully thought-out, carefully planned
temperate
thrifty
calculous
affordable
affordably
well balanced
hesap
account

I'd like to open an account. - Bir hesap açmak istiyorum.

My wife keeps the household accounts. - Ev hesaplarını eşim tutar.

hesap
calculation

I've made a mistake in my calculations. - Hesaplamalarımda bir hata yaptım.

Tom did a quick calculation in his head. - Tom kafasında hızlı bir hesaplama yaptı.

hesaplı hareket
gambit
hesaplı hareket etmek
to act according to a careful plan, act thoughtfully and rationally
hesaplı hareket etmek
to act rationally
hesaplı kitaplı
very carefully thought-out, very carefully planned
hesap
{i} estimate

Isaac Newton was the first person to estimate the mass of the Sun. - İsaac Newton, Güneş'in kütlesini ilk hesaplayan kişiydi.

hesap
score
hesap
count

Abacuses are counting devices. - Abaküsler hesaplama aracıdır.

Tom was counting on Mary to help him get ready for the party. - Tom Mary'nin, parti hazırlığı için ona yardım edeceğini hesaplamıştı.

hesap
bill

They have enough money for their bills. - Hesaplar için yeterli paraya sahipler.

The bill added up to three thousand dollars. - Hesap üç bin dolar tuttu.

hesap
computation
hesap
bill, check, tab (in a restaurant, bar, etc.)
hesap
sum
hesap
statement

Statements will be mailed every quarter. - Hesap özetleri her üç ayda bir gönderilecektir.

hesap
sums
hesap
debt
hesap
accounts

My wife keeps the household accounts. - Ev hesaplarını eşim tutar.

The accounts have been audited. - Hesaplar denetlenmektedir.

hesap
check

Waiter, the check, please. - Garson, hesap lütfen.

We'd like separate checks. - Biz ayrı hesaplar istiyoruz.

hesap
(Ticaret) facility
hesap
(Bilgisayar) calc

A computer can calculate very rapidly. - Bir bilgisayar çok seri şekilde hesaplayabilir.

To calculate the volume, multiply the length by the width by the depth. - Hacimi hesaplamak için uzunluğu genişlikle ve derinlikle çarp.

hesap
recital
hesap
(Ticaret) balance

Tom double-checked his bank balance before writing the check. - Tom çek yazmadan önce hesap bakiyesini kontrol etti.

What's my bank balance this month? - Bu ay benim hesap bakiyem nedir?

hesap
tally
hesap
cipher
hesap
calculate

A computer can calculate very rapidly. - Bir bilgisayar çok seri şekilde hesaplayabilir.

Tom calculated that he had given Mary over 34,000 dollars in the past six months. - Tom Mary'ye geçen altı ay içinde 34,000 dolardan daha fazla verdiğini hesapladı.

hesap
calculus
hesap
tab

The calculator on the table is mine. - Masadaki hesap makinesi benim.

hesap
accountable to
hesap
calculation, computation
hesap
arithmetic
hesap
(Hukuk) account, bill
hesap
settling
hesap
plan, expectation
hesap
calculating

He is shrewd and calculating. - O, kurnaz ve hesapçıdır.

Tom didn't want to waste any more time calculating how much time had been wasted. - Tom ne kadar zamanın boşa harcandığını hesaplamada daha fazla zamanı boşa harcamak istemedi.

hesap
account, financial record
hesap
reckoning
hesap
calculation, calculus, computation; account; bill, check; estimate; arithmetic
hesap
counting

Abacuses are counting devices. - Abaküsler hesaplama aracıdır.

Tom was counting on Mary to help him get ready for the party. - Tom Mary'nin, parti hazırlığı için ona yardım edeceğini hesaplamıştı.

hesap
account, money owed or on deposit
التركية - التركية
Ayrıntılarıyla düşünülüp tasarlanmış, planlı, rasyonel
Ölçülü davranan, ölçülü
HESAPLI
Ayrıntılarıyla düşünülüp tasarlanmış, planlı, rasyonel: "Servetini, bu çalışması, bu hesaplı yaşayışıyla yaptığı kanısındaydı."- N. Cumalı. Ölçülü davranan, ölçülü: "Sana şu aşağıda yazacaklarıma ciddi, hesaplı, zeki olmayı kararlaştırdığım sabahların birinde başlamıştım."- S. F. Abasıyanık
HESAPLI
Parasını ölçülü harcayan, tutumlu
HESAPLI
Satın alınabilen, bütçeye uygun, ekonomik
hesap
Oranlama, tahmin: "Evdeki hesap çarşıya uymaz."- Atasözü
hesap
Bir girişimin, bir işin başarıya ulaşması için alınan önlemlerin bütünü
hesap
"Tutum", "durum" veya "anlayış" anlamına gelir
hesap
Alacaklı veya borçlu olma durumu: "Al eline kalemi, şu benim hesapları görüver."- S. F. Abasıyanık. Ödenecek ücretin dökümünü ve tutarını gösteren kâğıt, hesap pusulası, adisyon
hesap
Matematiksel işlem
hesap
Tutum, durum, anlayış
hesap
Ödenecek ücretin dökümünü ve tutarını gösteren kâğıt, hesap pusulası, adisyon
hesap
Oranlama, tahmin
hesap
Bankadaki işlemlerin yapılabilmesi için kişi, kurum ve kuruluşlar adına düzenlenen çizelge
hesap
Aritmetik
hesap
Alacaklı veya borçlu olma durumu
hesap
Bir girişimin, bir işin başarıya ulaşması için alınan önlemlerin bütünü: "Harbe nasıl, niçin ve ne hesapla girmiştik?."- F. R. Atay
hesaplı
المفضلات